Cemal Özel
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Kültür Sanat
  4. Rae Haq/Alevi inancında ruh, madde ilişkisi ve ruh göçü

Rae Haq/Alevi inancında ruh, madde ilişkisi ve ruh göçü

featured

Alevi/Rae Haq inancında inanç felsefesinde (eskatoloji) ruh ve madde nin iki farklı şey olduğu inancı vardır. Buna göre ruh ölümsüz madde ise ölümlüdür. Yunus Emre’ye (Yoldaş Yunus) atfedilen ‘’ölürse ten ölür canlar ölesi değildir’’ desturu bize tam olarak bunu anlatmaktadır.

Bundan dolayı Alevi bir kişi vefat ettiği zaman (burada kastedilen bedendir ruh değil) ceset yolculanır, ki, buna ‘’sırlama’’ denir ve ardından bir üstte zikrettiğim destur söylenir.

                                              ★★★

Konuyu derinleştirip bahsettiğimiz destura irdeleyelim. Meramın daha iyi anlaşılması için etimolojik olarak iki kelimeyi izah etmem gerekmektedir.

Can; Farsça cān جان “yaşam” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Orta Farsça gyān “ruh, yaşam” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Sanskritçe vyāna- “ruh” sözcüğü ile eş kökenlidir.

Doğu İran ve Hint dillerinde ön seste /j/ ile Batı İran dillerinde /z/ eşdeğerdir. Dolayısıyla Avestaca jīva- , Sanskritçe jīvá जीव “canlı”, Sanskritçe jīvita जीवित “hayat”, buna karşılık Orta Farsça zīvag, zīvantag > Farsça zīve, zinde “canlı”.

Kuşkusuz yukarıda Persçe (Farsça) ile akraba Kurdi dillerde de ‘’can’’ aynı anlama gelmekte olup ‘’ruh’’ anlamında kullanılmaktadır.

Ten; Farsça ve Orta Farsça tan تن “beden, gövde” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Avestaca aynı anlama gelen tanū- sözcüğü ile eş kökenlidir. Bu sözcük Sanskritçe aynı anlama gelen tanu- sözcüğü ile eş kökenlidir.

“Bedenin dış yüzü, deri” anlamı Türkçeye özgüdür. (Sevan Nişanyan Çağdaş Türkçenin etimolojisi)

Alevi desturunda kast edilen ‘’ten’’ aslında insan vücudu olup madde kökenli olup ‘’ölümlü’’ olana işaret edilmektedir.

Alevi eskatolojisi (din felsefesi) dualisttir. Yani bir tarafta ‘’batıni’’ olarak tanımlanan spiritüel (İlahi, ruhsal) alem diğer tarafta ise ‘’zahiri’’ (sufli, maddi) alem bulunmaktadır.

Eski Aryenik/İrani inanç sistemi, iyilik (aydınlık) ve kötülük (karanlık) dualitesi üzerine bina edilmiş idi. Dolayısıyla bütün bir evren bu iki kudretin karşıtlığı üzerinden meydana geldiğine inanılmıştır. Tabii olarak bu karşıtlık spiritüel ve maddi alemde de sürmekteydi. İslam coğrafyamızda hakim olduktan sonra bu dualite geri plana itilip öne çıkartılmamıştır.

Antik Yunanda Ruh ve Madde

Batın-zahir dualitesinin temeli, antik çağın büyük Yunan filozofu Platon’un idealar ve duyular alemi kuramına gider.

Ruh konusunda büyük Yunan filozofları bir noktada aynı görüşü paylaşmaktadır. Ruhun ölümsüz olduğu ve sonra başka canlı türlerine göçtüğü, geçmiş olayların döngüsel bir süreçle yinelendiği, hiçbir şeyin mutlak anlamda yeni olmadığı ve son olarak da bütün canlıların akraba [homogene] olduğu düşüncesini ilk kez Pisagor’un Yunanistan’a getirdiği söylenen inançlardır. Böylece Sokrates, Platon ve Plotinus v.s. gibi ilk çağın büyük filozofları insan ruhunu cismani bir ilke olarak gören görüşlere karşı çıkarak ruhu bedenden ayrı bir cevher olarak görür. Yani ruh ve maddenin iki ayrı varlık olduğunu söylerler.

Pisagor felsefesinde tanrısal mahiyette olan ruh, yaptığı hatalar neticesinde ceza olarak maddi (bu) dünyada bedene bürünmüştür. Bu sebeple bir bedenden diğerine geçerek kendisini tüm kirlerden arındırarak nihayetinde bedenden kurtulmalıdır. Pisagorun öne sürdüğü bu görüş Platon üzerinde büyük bir etki meydana getirmiştir.

Sokrates göre ruh insanın özüdür ve iyi olanı kötü olandan ayırmamıza yardım eder ve ahlaki sorumluluğumuzun taşıyıcısı konumundadır. Ruh, bedenin çözünerek yok olmasından sonra dahi varlığını devam ettirme ve maddi olmayan nitelikte olup bu yönüyle Tanrı’ya benzer. Nasıl ki Tanrı evrenin idaresini sağlıyorsa aynı şekilde ruh da bedenin idaresinden sorumlu olduğu savındadır.

Platon spiritüel (batıni) ve maddi (zahiri) dünya olarak alemi iki kısma ayırır. Bu iki farklı dünya arasındaki ilişkide maddi dünya, spiritüel (idealar) âleminin bir gölgesi veya yansıması olduğunu düşünür.

Ona göre maddi dünya miadı olan, sürekli değişen ve çokluğu ifade eder, spiritüel dünya ise kalıcı (ölümsüz), değişmeyen, ezeli ve ebedi formlar olup, ruh ve bedenin biri manevi diğerinin maddi iki bağımsız töz olduğunu belirtir.

Buna göre aslında spiritüel aleme ait olan ruh doğan, varlığa gelen ve ortadan kalkabilen yokluğa giden bir şey olmadığını aksine gerçek, değişmeyen ve sonsuz, bedenin ise gerçek olmayan bir yansıma, dolayısıyla değişen, çözülebilir ve bu yüzden de ölümlü olduğunu düşünür.

Ayrıca ona göre ruh akla sahiptir beden ise bundan mahrumdur.

Aristoteles ise Platon gibi ruhun bedene hayat verdiğine inanır. Çünkü ruh yaşayan şeylerin ilk ilkesidir. Bu ilke cismani bir yapıda olmayıp ancak maddede içkindir. Ruhun bedenden ayrı bir varlığının olmadığını düşünür ve buna göre ruh ancak bedenin formu ya da işlevi olabilir. Bu noktada Aristoteles Platon’dan ayrı düşünür. Çünkü ruhun bedenle birlikte aynı serüveni paylaştığını, ruh ve beden ayrımını ise kabul etmez. Yani bedenin ölmesi ile ruhun da yok olup gittiğini düşünür. Oysa bu Platon için mümkün değildir.

Plotinus-Yeni Platonculukta Ruh ve Madde

Yeni Platonculuğun kurucusu olan Plotinus’un temel felsefesi her şeyin kaynağı olan Bir’in (Tanrı), (Bir ilkesini Platon Pisagordan almıştır) kendini üç farklı düzlemde ortaya koyması tezine dayanır. Bunun Alevilikteki karşılığı ‘’Hak, Muhammed, Ali’dir’’. Bir, Akıl (Nous) ve Ruh ’tan oluşan üçlü hipostaz şemasına göre; Bir’in taşmasıyla Akıl meydana gelir. Bir’e yönelen Akıl ise taşarak Ruhu meydana getirir. Buradan da bireysel ruhlar ve sonra maddi dünya taşar. Dolayısıyla Bir, Akıl ve Ruh diğer her şeyin kökeninde yer alan ilkelerdir.

Plotinus’un üçlü hipostaz şemasının sonuncusu olan Ruh, akledilen evren ile duyulur evreni birbirine bağlar. Aynı zamanda kendi başına bir hipostaz olan Ruh, akledilen âlemin bir parçasıdır ve nasıl ki Akıl Bir’in bir ürünü ise aynı şekil de Ruh da Aklın bir ürünüdür.

Ruh evrenin akılsal ilkesi, akılsal varlıkların sonuncusudur. Doğası akılsal dünyaya ait varlıklardan biri olup aynı zamanda o, tüm duyusal dünyanın ilk akılsal ilkesidir.

Plotinus’un düşüncesinde ruh, bedenden ayrı ve bağımsız bir varlık olup beden çözüldükten sonra bile varlığını sürdürme yetkisine sahip olan ruh, ölümsüzdür.

Beden maddi dünyanın bir nesnesi olduğundan dolayı zaaflıdır ve ruh gerçek benliğini bedenden bağımsız bir varlık olarak gördüğü zaman, maddi dünyaya olan bağlılığına son verir ve saflaşmaya başlar, bedenle ilgili olan arzu ve isteklerden arınır. Böylece sadece özünü oluşturan kutsal bilgelik ve diğer erdemler geriye kalır. Bu meziyetleri özünde barındıran her şey ise zorunlu olarak ilâhîdir. Böyle bir doğaya sahip olan herhangi bir bireysel ruh, ilâhî ve ebedi olana yani Bir’e dahil olacaktır ve böylelikle ölümün bir yok oluş anı olmadığını fark edip, yaşamın asıl amacını gerçekleştirerek mutlak mutluluğa ve ölümsüzlüğe erişebilecektir.

Bir başka ifadeyle, Ruh bedenden (maddeden) bağımsız hale gelir, özgürleşir ve böylece ölüm hakkındaki yargıları da değişir. Önceleri sürekli yaklaşan ve tahmin edilemeyen o yok olma(ölme) anından korkan Ruh bu sefer kendisi üzerinde sadece olumsuz bir etkiye sahip olduğunu bildiği bedenden kurtulacağı anın gerçekleşmesini bekler. Daha önceleri ölüm Ruhun ana düşmanı iken şimdi bağımsızlığını kazanarak özgürleşen Ruh geldiği asli vatanı olan ‘’sevgili ile buluşmak için ölüme severek koşacaktır!’’.

Plotinus ruhların pek azı varlığın ve gerçekliğin en yüksek derecesi olan Bir’e ulaştığı savındadır, ki, burada bahsettiği Bir her şeye kaynaklık eden tanrı olup Aleviler Haq demektedir. Bu, geri kalan ruhların kaderinin ne olduğu sorunsalı ise reenkarnasyon öğretisi ile izah etmektedir.

Ruh Göçü Mitra İnancından Alınmıştır

Eski Aryenik/İrani ve Aleviliğin inançsal dip atası olan Mitracılıkta ruh ölümsüz olup her çağda binbir defa olmak üzere yedi çağ boyunca reenkarne olur. Kimi felsefeci, teolog ve tarihçi, Pisagor’un bu mantığı Mitra inancından aldığını söylemektedir. Kanımızca bu tespit gayet isabetli ve doğrudur.

Ruh inancını Pisagordan alan Platon ve Plotinus reenkarnasyon konusunda da aynı doğrultuda düşünür.

Buna göre; eğer ruh maddeye dahil olur ve onda kaybolursa gerçek doğası kendisini kuşatan yabancı şeyler tarafından gizlenir. Böylece günah işlemeye yatkın olur ve bu yüzden kimi cezalara maruz kalır. Ancak Plotinus için günahlar ve acılar ruhun bedenle olan ilişkisinden kaynaklıdır. Gerçekte ise sadece ruhun birer görüntüsü olduğundan ruhun kendisi beden-maddeden ayrıldığında günahkâr olamaz.

Eğer ki ruh bedene aşırı derecede bağlı ise o zaman saf ruhlarla beraber akledilen âleme yükselmek yerine bedensel formu bir kez daha almak için yeniden maddi âleme düşer. Bir başka ifadeyle Plotinus için ölüm, ya uykudan son uyanıştır yada başka bir yatakta uyumak için sadece geçici bir uyanıştır ve bu yeniden tekrarlanan bir durumdur.

Gerçek benliğini bulamayan ruh ise yok olmaz ve bu yüzden gerçek benliğini bulana kadar bir bedenden öbürüne geçmek zorundadır. Yani, ruh kendisini tamamıyla maddi alemin kirinden temizleyene kadar beden değiştirir.

Farklı bir ifade ile; ruhun suçlara karşılık kefareti yerine getirebilmesi için başka hayatları olması gerekmektedir. Mesela zalim bir efendi yeniden bir köle olarak doğabilmeli; sahip olduğu mal varlığını kötüye kullanan bir zengin yoksulluğu tecrübe etmeli; ya da bir katil gelecek yaşamında maktul olmalıdır v.s. Böylece ilahi adalet her yere hâkim olabilecektir.

Plotinus için reenkarnasyon ilahi adaletin gereğinin bir sonucu olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.

Alevilikte Ruh İnancı Alevilik Platon-yeni Platoncu bir dindir ve buna göre Haq; ilk önce Aklı yaratmış sonra Ruh ve nihayetinde madde yaratılmıştır. Yani ruh ve beden ilişkisi, ruhun bedenden önce bedenin de ruhtan sonra var olduğu, Haq’ın ruhu vücuttan önce yaş ve erdem bakımından da ona üstün yaratmıştır. Çünkü o, Haq’ın, ruhu hükmetmek, emretmek için; vücudu da boyun eğmek için meydana getirdiğini, bedenin ruh için ancak bir araç, olduğuna inanılır. Bununla beraber bedenin aktif ruh kuvvetlerinin serbestçe gelişmesini engellediğini, ezeli ve ebedi olan ruhun geçici olan bedenle birleşmesi de geçici olduğundan, ruhun bedenin ölümünden sonra da, başka bir bedende yaşamasına devam edeceğini inanılır ve buna ‘’don bedon’’ olmak denir. Alevi inancındaki bu ruha ‘’can’’ denilmektedir. Buda Platon ve Plotinus’un ‘’bireysel ruh’’ olarak tanımladığı şeyin ta kendisidir.

Don bedon olan ruh bunu yedi çağ boyuna ve her çağda da binbir defa tekrar eder ve sonunda geldiği anavatanı olan Haq’a kavuşur. Yani ‘’menzile ulaşılır’’, O’nunla birleşip ebedileşir. Bu ‘’insan-i Kamil’’ olmak demektir.

Ruhun bir sonra gireceği beden ise içinde yaşadığı beden zamanında yaptıkları ile doğru orantılı olup yaptığı amellere göre bir sonraki geçeceği bedeni belirlenir. Bu beden iyi-sağlıklı bir insan bedeni olabileceği gibi sağlıksız ve sosyal statüsü düşük bir beden de olabilir hatta olumsuz amel dozajı daha kötü olanlar hayvan ve bitki bedenine dahi girebilmektedir. Don bedon olma inancında ‘’ilahi adalet’’ birincil kritere sahiptir ve tamda bundan dolayı ödül ve ceza anlamında ‘’cennet ve cehennemin bu dünyada olduğuna’’ inanılmaktadır.

Binbir defa don bedon olan ama yine de maddi dünyanın kirinden kurtulamayan canlar ise Bava Nejdi’nin (Raa Haqi Sero Mobet)) dediği gibi; ……’’Çı ke felek i roê ke dê are, inu beno dina de bine, hata roza qıyamete vınderneno. Dıma taine erzeno quya qetrani, taine erzeno adır……’’

(……..’Felek ruhları bir araya topladığında, onları başkaca bir dünyaya (aleme) götürür, taki kıyamete kadar bekletir. Sonra kimisini katran kuyusuna, kimisini ateşin içine atar….’’ Böylece Haq ile Haq olamayanların sonunu da bize söylemiş oluyor.

Sonuç olarak Platon-yeni Platoncu olan Rae Haq/Alevi inancında ruh doğası gereği gerçek ve asıl olan, değişmeyen ölümsüz bir tözdür. Beden ise gerçek olmayan, maddi, değişken, çözülebilir ve bu yüzden ölümlüdür. ‘’Ölürse ten ölür, canlar ölesi değildir’’ desturu tam da bu inanç felsefesini anlatmaktadır.

Not; Kaynakça olarak faydalandığım;

Bava Nejdi de Raa Haqi Mobet

Erdal Gezik, Alevi Hafızasını Tanımlamak

W. K. C. Guthrie Yunan Felsefesi-1 Sokrates Öncesi İlk Filozoflar ve Pythagorasçılar

Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi

Şeyma Demirtaş, Plotinus’ta Ruh Ve Ölümsüzlük Düşüncesi, Yüksek Lisans Tezi

Reinhold Merkelbach, Mithras, Ein persisch-römischer Mysterienkult.

Geo Widengren, Die Religionen Irans

Rae Haq/Alevi inancında ruh, madde ilişkisi ve ruh göçü
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir