Cemal Özel
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Genel
  4. CHP’den Demokratik Bir Muhalefet Çıkabilir mi?

CHP’den Demokratik Bir Muhalefet Çıkabilir mi?

featured

AKP yirmi yıldan fazla bir süredir Türkiye’yi yönetmektedir. Türkiye’de yaşanan ekonomik sıkıntıdan dolayı AKP’nin gelecek seçimlerde iktidar da kalma ihtimali zora girmişe benziyor.

Buna karşın, eğer bir sürpriz olmazsa, ana muhalefet partisi CHP gelecek seçimde birinci parti olacağını tahmin etmekteyim. Bu durum, CHP’nin tek başına iktidar olacağı anlamına gelmeyeceğini de belirtmem gerekiyor.

Peki bildiğimiz CHP’den demokratik bir muhalefet çıkabilir mi?

Sorunun cevabını bulmak için tarih labirentinde kısa bir gezintiye çıkalım!

CHP’yi ortaya çıkaran tarihsel süreç

Osmanlı tarihindeki en büyük reform hareketlerine II. Abdülhamid döneminde girişilmiştir. Bu reform girişimleri Türk modernleşmesinin de zirvesi olmakta, II. Abdülhamit’te bunun baş aktörüdür. Aslında bu reform girişimleri, Osmanlının modern dünyanın kurucusu batılı devletler karşısında askeri-ekonomik olarak geri duruma düşmesi ve sonucunda yaşanan toprak kayıplarını önlemek için gösterdiği bir reflekstir.

Reformların amacı tabii ki devleti revize etmek idi. Devlet mekanizması için ihtiyaç duyulan personel için batıya özellikle de Fransa’ya öğrenci yollanmıştır. Gönderilen bu öğrenciler içinde jön Türk hareketi ve onun içinden de İttihat ve Terakki partisi ortaya çıkmıştır.

İttihat ve Terakki partisi tepeden inme bir şekilde bir millet yaratmaya soyunmuş, böylece değişik milletlerden oluşan Müslüman toplumdan Türk milleti yaratmaya çalışmıştır.

Daha fazla genişlemek için I. dünya savaşına İttihat ve Terakki partisi liderliğinde giren Osmanlı, umduğunun aksine savaştan yenik çıkmış ve ilhak ettiği bir çok yerden çıkmak zorunda kalmıştır. Ardında, hala devleti elinde tutan İttihat ve Terakki partisinin ikinci (B takımı) sınıf kadroları, yeni katılımlar ile beraber İstanbul’daki meclisi Ankara’ya taşımıştır. Böylece, yıkılmakta olan devlet kurtarılmaya çalışılmıştır.

Ankaradaki Meclis

Ankara’da kurulan mecliste çok farklı sınıf ve kesimlerden insanlar vardı. Halkın seçim yolu ile değil, daha çok “tanınma, etkin, kudret sahibi” veya sivil-asker bürokratların katılımıyla oluşmuş idi. Bu anlamda meclisin “çok renkli olduğunu” söyleyebiliriz. Durum böyle olmakla beraber meclis, birinci ve ikinci grup diye tanımlanan iki gruba ayrılmış ve bunun haricinde bir kaçta bağımsız mebusta bulunmaktaydı. Birinci grubun liderliğini Mustafa Kemal yaparken ikinci grupta Hasan Hayri, Ziya Hurşit, Bitlisli Yusuf Ziya, K. Karabekir, Dersimli Feridun Fikri vs. gibi tanınmış simalar vardı.

1. meclis varlığını 1923 yılına kadar sürdürmüş, akabinde Mustafa Kemal`in siyasi manevraları ile meclisteki ikinci. grup tasfiye edilmiştir. Böylece birinci grup, mecliste üstünlüğü ele geçirmiştir. İste bu birinci grubun önderliğinde 2. meclis kurulmuş ve Lozan antlaşması imzalanmıştır. Daha sonra “Türk ulusalcıları” diye bildiğimiz kesim tarih sahnesine çıkmıştır. Farklı bir ifade ile; meclisteki birinci grup, Türkiye’de “ulusalcı Türkleri” ortaya çıkarmıştır. Böylece birinci grup 1923 yılının Eylül ayında Cumhuriyet Halk Fırkası (Partisi) adını almıştır.

Kimi muhalif anlatımlarda ikinci grubun tasfiyesinin sebebi; ‘’Lozan antlaşmasını onaylamak istemeyişleri” olarak gösterilir. Kanımca bu iddia çeyrek bir doğru olup, Mustafa Kemal`in sonsuz iktidar hırsı ve tek adamlığa oynamasına olan muhalefet, istiklal mahkemelerinin tutumuna karşı olmaları v.s. gibi sebeplerin etkin olduğudur.

Ulusalcı Türkler, ikinci grup için genelde; “gerici, cumhuriyet düşmanı olduklarını” literatürlerinde sıklıkla yazıp anlatırlar. Aslında, bu iddianın gerçekler ile ilişkisi bir hayli zayıftır. Örnekleyecek olursak, ikinci grup üyeleri çoğunlukla saltanatın lağvedilmesi yönünde oy kullanmıştır. Yani genel olarak Cumhuriyet fikrine karşı değillerdi. İkinci grubun bünyesindeki şeyh, müftü, müderris gibi din adamlarının sayısı birinci gruptakinin ancak 3/1 oranı kadardır.

İşte bu birinci grubun yaratmış olduğu kesim Türk devletini uzunca bir süre yönetmiş ve her türlü devlet imkanından da faydalanmıştır. Buradan aldıkları ekonomik, siyasi ve bürokratik güç ile bütün bir topluma hakim olup, zulüm etmişlerdir. Tam da bu yüzden şımarık, üstenci ve kibirlidirler. Bu öyle bir boyuttadır ki, insani irrite edecek kadar her şeyi bildiğini  ve her doğruyu kendilerinin yaptığı gibi komik bir düşünce-ruh haline sahiptirler. Yani “kerametin kendilerinde olduğunu sanmaktadırlar”. Bu kesime “ulusalcı veya beyaz Türkler de” denilmektedir.

Kurucu Parti CHP

Mustafa Kemal ve yanındakiler Cumhuriyet Halk Fırkasını ve onun üzerinden de Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmuşlardır. Bu anlamda, devleti kuran parti CHP`dir. Aslında yapılan, artık Padişahın yetkilerinin tırpanlandığı bir parlamenter monarşi olan Osmanlının, demokratik olmayan, tek adam yönetimindeki cumhuriyete evrilmesi idi. Bunun diyeti ise, Anadolu’da Müslüman olmayanların katledilip, sürülmesidir. Ayrıca başta Kürd ve Lazlar olmak üzere farklı etnik kimliği olan toplumların varlığı inkar edilip yok sayılmış, dil ve kültürleri ise yasaklanmıştır. 

Bütün bunlar yapılırken siyasi gıda, zulüm ve demokrasi düşmanlığıdır. 

CHP’nin bagajı olumsuzluklar ile doludur

Peki, siyasi bagajı kirlilikle dolu bir parti olan CHP evrilerek demokratik bir partiye dönüşebilir mi? Yada, bir an CHP’nin demokrasi konusunda samimi olduğunu düşünüp; demokrasi karşıtı olan Türkler nezdinde bir karşılığı olabilir mi? Diye sormadan edemiyor insan.

Seküler ve sahte laikler kimseyi yanıltmasın. Seküler olmak demokrat olmak anlamına gelmemektedir ve CHP`de böylesi bir tabanın hatırı sayılır bir kısmının siyasetteki karşılığının temsilcisidir.

CHP,  Kürd meselesi, kronikleşmiş tarihsel sorunlar (Ermeni soykırımı, Süryanilerin azınlık hakkının gaspı, Dersim soykırım-katliamı, Alevi sorunu, Lazların etnik hakları, Kıbrıs meselesi v.s gibi), demokratik hak ve hukuk konusunda AKP ile gericilik düzleminde aynı yerde durmaktadır.

CHP’nin demokratik adımlar atması; aynı zamanda hak ve hukuku çiğnenmiş milletlerin zulümle asimilasyonunun son bulması demek olacaktır. Böylece, Türklük tartışmalı bir hal alacak, Türk devleti ise varoluş sebeplerini (buna fabrika ayarları diyorlar) yitirmiş olacaktır. Bu durum ise devletten geçinen hatırı sayılır bir kesimin sonu anlamına da gelecektir.

Tamda bu defolarından dolayı, CHP içinde demokratik bir hareketin çıkması mümkün görünmemektedir. Kaldı ki demokratik tahammüllerin Türk toplumda bir karşılığı da bulunmamaktadır. Çünkü Türk toplumunda buna tekabül edecek sosyolojik bir zemin de yoktur.

Kısaca; totaliter devlet geleneği ve bununda siyasetteki başlıca karşılığı olması hasebi, üstüne Türk toplumunun anti demokratik yapısı, CHP`de demokratik bir evrilmeye imkan vermemektedir. Bu durum, sadece CHP ile sınırlı olmayıp, genel olarak Türk toplumunda ele avuca gelecek demokratik partilerin ortaya çıkmasını da olanaksız kılmaktadır. Tarihi ve sosyal olarak toplumun hiçbir sorununu çözecek bir bünyeye sahip olmayan CHP, aslında kapatılması yada kapanması gerekirken, aksine devletin (bir kesimi) ihtiyacından dolayı ayakta tutulmaktadır.

Son söz olarak; CHP’nin AKP karşısında takındığı demokrasi havarisi pozları ve lafazanlığı manipülasyon için yapılan sokak tiyatrosundan öte bir şey değildir!

CHP’den Demokratik Bir Muhalefet Çıkabilir mi?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir