Delil Karakoçan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Siyaset
  4. Kürtler ‘merkeze’ yaklaştıkça dışlanıyor; Neden? -2

Kürtler ‘merkeze’ yaklaştıkça dışlanıyor; Neden? -2

featured
Kürtler ‘merkeze’ yaklaştıkça dışlanıyor; Neden? -2

2.Bölüm.

Sokaktaki herhangi birine değil, en “ilgili” olanına sorun, “çözüm süreci” konusunda yek laf etmez. Çünkü bilgisi yok! Çünkü yol haritası yok! Çünkü ana başlıklar yok! Süreç nedir, ne yapılacak? Siyasi, idari, sosyal, kültürel alanda ne gibi çalışmalar yürütülecek? Hangi adımlar atılacak? Tek bilgi yok! Başı-sonu, niteliği belli olmayan bir siyasal-toplumsal tablo söz konusu… Toplum, bundan rahatsız!..

Hatırlatma: Müstemlekeci zihniyetler “ezen” ile “ezilen”, “aslî” olan ile “olmayan”, “bizimkiler” ile “ötekiler” arasındaki sosyal farkı ortaya koymak ve sürekli görünür kılmak isterler. Bu farkı, kendi lehlerine değerlendirirler. “Alt kimlik” ile “üst kimlik” (ki ırkçı tanımlamalardır) arasındaki farkın kesin/mutlak olduğunu ileri sürerek bir tür meşruluk kazandırırlar. (Bkz. “Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi” / Albert Memmi.)

Türkiyede yaşanan durum tam da budur. Bu iki temel olgu, siyasal merkeze yaklaşan Kürtleri örseleyip dışlıyor…

 * * *

Sorunun kaynağı ikircikli ve güvensiz erktir.

Bir yerde okumuştum, özü şuydu: “İlk çözüm sürecinde toplumsal kabul, idari red söz konusu idi; ikinci çözüm sürecinde ise tam tersi işliyor. İdari yani siyasal kabul var ancak toplumsal destek yok…

Bu saptamanın doğru olduğunu sanmıyorum. Her şeyden önce devlet ve toplum ayrışık yapılar değildir. Demokratik olmayan sistemlerde çoğunluğun görüş, düşünce ve davranışlarını belirleyen, siyasal erktir. Devlet toplumdan değil, toplum devletten beslenir ve onun referanslarıyla hareket eder. Demokratik kültür ve yaşamın olmadığı her yerde, toplumsal akıl ve kabulü oluşturan, devlettir. Bir diğer ifadeyle siyasal erk’tir. Devletten bağımsız organize bir toplumsal akıl ve davranıştan bahsedilemez! Bağımsız değil, güdülü ilişkiler söz konusudur.

Bu bağlamda sorun toplumun kendisi değil, siyasal merkezin tutarsız, çelişkili ve güvensiz yapısıdır.

Siyasal merkezin ikili karakteri vardır.

Siyasal merkez(ler) ikili karakter gösteriyor. Çözüme açık gibi görünse de çözüm zeminini güçlendirecek; şiddet ve inkârın yarattığı kültür ve yargıları yıkacak tutarlılığa sahip değil. Fazlasıyla güç dengelerine ve konjonktürel değişkenlere angajeler. Dar siyasal (partisel) kaygıları oldukça baskın. Toplumsal sorunları önceleyen refleksleri yani “partiler üstü” duyarlılıkları gelişmiş değil.

Siyasal merkezin bu yapısı, toplumsal umut ve isteklenişe karşı dalgakıran rolü oynuyor. Kürtlerin siyasal erk’e karşı taşıdığı kuşku ve güvensizliğin en önemli nedeni budur. Aslında sadece Kürtlerin değil, siyasal erk’in bu ikili karakteri ve tutarsızlığı, toplumun her kesimini etkiliyor…

Merkezörselemeye devam ettikçe, soğuma ve güvensizlik artıyor.    İktidar “çözüm eğilimini” güçlendirecekken tutarsız gel-gitleri, geri çekilişleri toplumu süreçten düşürerek soğutuyor. Sokaktaki herhangi birine değil, en “ilgili” olanına sorun, “çözüm süreci” konusunda yek laf etmez. Çünkü bilgisi yok! Çünkü yol haritası yok! Çünkü ana başlıklar yok! Süreç nedir, ne yapılacak? Siyasi, idari, sosyal, kültürel alanda ne gibi çalışmalar yürütülecek? Hangi adımlar atılacak? Tek bilgi yok! Başı-sonu, niteliği belli olmayan bir siyasal-toplumsal tablo söz konusu… Toplum, bundan rahatsız!.. Toplumla beraber ele alınmayan, dahası izole yürütülen bir meselede toplumsal ilgi ve katılım beklemek, bana göre saçmalıktır.

Çözüm kolay bir mesele değil…

Evet kolay hadise değil. Kabul edelim ki zor. Yavaş ilerlemesi normal. Bir biçimde anlaşılırdır; tolere edilebilir. Yüzyıllık bir mesele bu. Hani bir şarkı vardır: “Yatcaz kalkcaz hooop ordayız…” diye ama hadise hiç böyle bir şey değil! “Hoop” demekle olacak iş değil; tamam…

Sorun iktidarın yani merkezi güçlerin bugüne kadar bir perspektif dahi oluşturmamış olmasıdır. Bir çerçeve, bir taslak, tasarı her neyse hiçbiri ortada yok. Neden yok?

Çünkü, hâlâ “olur da bu mesele kökünden halledilir, kökü kazınıp atılır.” duygusu var. Erkin geleneksel aklı ve müstemlekeci bilinçaltı buna zorluyor.

Ancak siyasal merkezler bu kadar basit düşünemez; tarihi bir meseleyi bu kadar basite alamaz. Basitlik, farklı kontrol dışı eğilimleri kışkırtır. Herkes, her kesim güvensiz. Toplum desteklemiyorsa, “kaygılıysa”, “acaba”ları varsa bu “neden”lerdendir! Bu nedenle siyasi merkezlerin yanında değil. Tek neden bu… Tutarsızlık, belirsizlik, iradesizlik…

Tolumu suçlamanın anlamı yok!

Bana göre belirsizlik, tutarsızlık çözüm siyasetinin kendisi haline gelmiş ya da getirilmiştir. Toplumu suçlamanın anlamı yok. Toplumsal isteklenmeyi yaratacak olan merkezlerin açık siyaseti ve siyasal tutarlılığıdır. Merkezler tutarlı olursa, ciddi olursa toplum da ciddi olur.

Ciddiyet nedir?

Siyaset tekelciliğinden vazgeçerek, açık toplum için açık siyaset refleksi geliştirmektir.

Demokratik toplum ve ülke kaygısı taşımaktır. Çözüm için, demokratik değişim için mesai harcamaktır. Kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmaktır. Çalıştayları, kurumları, kurulları işler hale getirmektir. Siyaset tekelciliğinden vazgeçerek, açık toplum için açık siyaset refleksi geliştirmektir. Yol böyle alınır. Yol yoksa çözüm de yoktur!

İkili ve tutarsız siyasetin yarattığı tablo…

Kürtler ve umutla bekleyen ötekiler, bu ikili ve tutarsız yaklaşım karşısında büyük kırılmalar yaşıyor. Neye, nereye tutunacağı konusunda hayli endişeli. Tam da “bu kez olacak…” diye düşünürken; belirsizliklerin, geri çekilmelerin yarattığı ruhsal, düşünsel, inançsal, moral bakımından kırılmalar var… Bu kırılmalar, savaş ve şiddetin, şiddet süreçlerinin yarattığı güvensizliklere yenisini eklemiş oluyor: Siyasete ve öngördüğü ortak yaşama, “ortak vatan” esprisine güvensizlik…

Kürtler merkeze yaklaştıkça, merkezin belli saiklerle sertleşen tutumu, farklı düşünce ve eğilimleri besleyerek politik-ruhsal kopuşu derinleştirir. Her iki kutupta da geleneksel alışkanlıkları ve bilinçaltını tetikler, katedilen yolu heba eder. Her defasında geriye sarmaların oluşturduğu kısır döngü, toplumu farklı mecralara yöneltir. Ortak akıl ve şuur kaybolur.

Ancak…

Hâlâ her şey bitmiş değil… Atılacak her doğru adım ve doğruda ısrar ortak vatanda bir arada ve özgürce yaşam perspektifine vesile olabilir…

Kürtler ‘merkeze’ yaklaştıkça dışlanıyor; Neden? -2
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir