Delil Karakoçan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Siyaset
  4. Sol’un Krizi, Kürt Hareketi ve Yeni Dönemin Paradigmaları Üzerine-3

Sol’un Krizi, Kürt Hareketi ve Yeni Dönemin Paradigmaları Üzerine-3

featured
Sol’un Krizi, Kürt Hareketi ve Yeni Dönemin Paradigmaları Üzerine-3

Devrimci hareketin ve Kürt mücadelesinin tarihsel serüveni, her dönemde farklı biçimlerde ama aynı özle yankı buldu: Değişim, direnç ve yeniden doğuş. 78 kuşağından bugüne uzanan bu yol, büyük bedeller, keskin kırılmalar ve düşünsel arayışlarla örülü. Ancak bugün tartışılması gereken soru, geçmişin kahramanlıkları değil; bugünün düşünsel cesareti.
Bu bölümde D. Karakoçan, hareketin geçirdiği evrimi, Öcalan’ın paradigmasal dönüşümünü ve devrimci kadroların bu dönüşüm karşısındaki konumunu ele alıyor. Asıl tartışma, “değişim”in anlamında düğümleniyor: Değişmek, bir tercih değil, tarihsel bir zorunluluk mu?

Paradigmanın Dönüşümü: Genişleme mi, Değişim mi?

M. Bidav: 78 kuşağından bugüne devrimci hareketin ve Kürt mücadelesinin geçirdiği dönüşümleri yakından yaşamış biri olarak sizce bugün en büyük eksiklik ne? Kadro mu, irade mi, düşünsel yenilenme mi?

D. Karakoçan: Kürt hareketinin bir evrimi var. Ancak paradigmasal olarak radikal dönüşümler içermez. 90’lı yılların sonuna kadar bu evrim daha çok ulus devlet eksenlidir. Askeri alandan siyasal alana sıçrar; oradan da toplumsal -kültürel alana doğru genişler. Ancak tüm bunlar “dönüşüm” değil, “genişleme”dir. Burada ana eksenin değişmediğini görüyoruz.

Öcalan’ın 90’lı yılların sonunda geliştirdiği “demokratik ekolojik kadın özgürlükçü toplum paradigması ise radikal bir dönüşümdür. Radikaldir çünkü eksen değişmiştir. Ulus devlete dayalı teorik söylem ve önermeler terk edilse de duygusal planda terk edilmediğini, ulus devlet arzular bir hissiyatın hâlâ var olduğunu görüyoruz. Bu dönüşüm kendi içinde düşünsel-zihinsel açıdan evrimsel aralıklar içerse de 2. çözüm sürecine kadar geleneksel çizgi devam etmiştir.

M. Bidav: Eksiklik?

D. Karakoçan: Bir çok eksiklik var. Eleştirel gerçekçi bakan herkes bu eksiklikleri görebilir. Geleneği sürdürenler ya da geleneği duygusal yorumlayanlar kabullenmek istemeyebilir ya da görmezden gelebilir.  Bana göre en büyük eksiklik, yeni paradigmanın nesnel şartların değil, öznel durumun yarattığı bir sonuç olarak algılanmış olmasıdır. “Öznel durum”a yani Öcalan’ın içinde bulunduğu koşullara bağlayan buna indirgeyen bir anlayış var. Büyük oranda ve trajik biçimde değişim, “Öcalan’ın içinde bulunduğu koşulların ürünü” sayılmış ve son derece öznel hükümlerle yüzyılın çözümlemeleri, aklı ve önermeleri layık olduğu değeri görmemiştir. Öcalan’ı referans alan, duygusal olarak izleyen bir yapı var. Ancak bu yapı, Öcalan’ın düşünsel evrimini bilmiyor. Çünkü yakından izlemiyor. Temel tezlerinin hangi tarihsel toplumsal temele dayandığı konusuna hakim değil.

Geleneksel tutucu kadro kimliği üzerine oluşan “irade” ve bu iradenin arayış zayıflığı düşünsel ruhsal yenilenmeye ket vuruyor…

M. Bidav: “Öcalan’ın düşünsel evriminin bilinmediği” ifadeniz oldukça iddialı. Biraz açar mısınız?

D. Karakoçan: Bence Öcalan konusunda herkes şaşkın. Attığı adımlar ve olası atacağı adımlar, geliştireceği olası tezler ve tüm bunların pratik biçimlerinin ne olacağı ya da ne olabileceği konusunda bir öngörü yok! İddia ediyorum, yok! Çünkü ideolojik, politik, örgütsel evrimi bilmiyor. “Taktiktir”, “öznel şartlardan dolayıdır”, “koşulları yok” şudur budur diyen, kullandığı ifadelere yaptığı tanımlara “akıl sır erdirmeyen” bir akıl var. Bu akıl malesef hala çok baskın.

Ayrıca ciddi bir eksiklik daha var: Aslında biraz da oluşmuş bir algı…

M. Bidav: Nedir o algı?

D. Karakoçan: Değişim olgusunu iktidar refleksine bağlamak! Değişim tarihsel bir zorunluluk ve sorumluluk değil de iktidarın çözüm yaklaşımına bağlı bir şeymiş gibi ele almak… Alakası yok! Şöyle mi denecek yani: “İktidar değişmiyorsa biz de değişmeyiz!” “İktidar adım atmıyorsa biz de atmayız!” Çok saçma! Değişim tarihsel bir zorunluluktur, iktidar yaklaşımı bu zorunluluğu değiştiremez. Çözüm de tarihsel bir zorunluluktur ancak çözüm, değişimden farklı olarak iktidar yaklaşımına bağlı olarak yavaş ya da hızlı ilerler. Değişim daha çok ideolojik, düşünsel ve ruhsal bir olaydır. Çözüm ise siyasal pratikle ilgilidir. Bu hususta bir iktidar-demokratik hareket denklemi kurulabilir. Bugün bile “değişim” ve “çözüm” olgularını aynılaştıran ya da birbirine karıştıran bir anlayış var. Çözüm biçimleri “taktikler” içerebilir ancak değişim mutlak ve stratejiktir. Çözüm olmasa da bir biçimde var olabilirsin ancak “değişmezsen” ölürsün!

Bir sonraki bölüm ‘Önermeler’le devam edecek.

Sol’un Krizi, Kürt Hareketi ve Yeni Dönemin Paradigmaları Üzerine-3
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir