“Bilmezliğin tarlasına bir küçük kültür fidanı diktim.” — Fakir Baykurt
Kültürler Tek Parça Değildir
Kültürleri yekpare olarak kabul etmek doğru değildir. “Türk Kültürü” diye tanımlanan yekpare, başka kültürlerden etkilenmemiş bir yapının varlığından söz etmek mümkün mü?
Elbette hayır. Çünkü Türk olarak tanımlanan insanlar, tarih boyunca birçok kültürden etkilenmiş ve her biri kendi içinde farklı zenginlikler taşımıştır.
Kültürün Birikimi ve Yansıması
Kültürler, toplumların uzun yıllar boyunca oluşturduğu ortak düşünce ve duyguların birikimidir.
Onları anlamak, hele saygı duymak kolay değildir. İnsanlar psikolojik yansıtma mekanizmalarını sadece bireylere değil, toplumlara ve kültürlere de yöneltir.
Bu yüzden çoğu kişi, içinde yaşadığı kültürü anlamaya çalışmak yerine, onu ya körü körüne yüceltir ya da cahilce yerer.
“Diğerleri”ni düşman görmek ya da onlara özenmek de sık rastlanan bir davranıştır.
İnsan ve Eski Alışkanlıklar
Gruplaşmak, düşmanlık yapmak, komşuda pişene özenmek, kendini beğenmek…
Bunlar, insanlığın eski alışkanlıklarıdır.
Her biri bir zamanlar farklı işlevlere sahipti. Bazısı hâlâ işlevselliğini koruyor.
İnsanı korkak bir canlıdan yaşamı kuran varlığa dönüştüren de bu alışkanlıkların birikimidir.
Kültür: Yaşamın Kendisi
İnsanın konuşma yeteneği, yaşamını güvence altına almak için gelişti.
Kültür üzerine bu kadar konuşuyor olmamızın sebebi de budur: Yaşam koşullarımızın kendisi, aslında kültürün ta kendisidir.
Kültür, değişir; insanlar bu değişimi yönlendirmeye ya da yavaşlatmaya çalışır.
Bu, insanlığın kadim çabasıdır.
Göçebe Kültürler ve Bilgelik
Atların kuyrukları, çamura veya çalıya karışmasın diye düğümlenirdi. Bu, yalnız Türklere özgü değildir.
Asya steplerindeki tüm halklar bu uygulamayı bilirdi.
Göçebeler için karşısındakinin kimliğini bilmek yaşamsaldı.
Çünkü onlar pek çok kültürle temas halindeydi; farklı coğrafyaları, dilleri, gelenekleri tanıyorlardı.
Ticaretin ve Etkileşimin Rolü
Ticaret, kültürel aktarımın en güçlü damarlarından biridir.
Bilgi, teknik, inanç, hatta söylentiler bile ticaret yollarında dolaşırdı.
Bu yüzden göçebelik yalnızca bir yaşam biçimi değil, aynı zamanda kültürel hoşgörünün ve hareket esnekliğinin kaynağıydı.
Savaş, Akıl ve Strateji
Doğu Roma ordusundaki Türkler, savaş konusunda deneyimliydi.
Karşılarındaki düşmanın kim olduğunu öğrenmeden cepheye atılmazlardı.
Onlar, taktik bilen, düşmanın huyunu, zaafını hesaplayan insanlardı.
O dönemde “millet”, “ümmet” ve “ordu” kavramları bugünkü anlamına sahip değildi.
İttifaklar hızla değişirdi; bir savaşta iki tarafta da Türk kökenli askerler bulunabilirdi.
Paralı Askerlik ve Gerçekçilik
Savaş, sıradan asker için ya kazanç kapısıydı ya da yaşamda kalma zorunluluğu.
Kazançlı çıkmak için taraf değiştirmek sıradan bir olaydı.
Bu ne hainlikti ne de döneklikti.
O çağın koşullarında bu, stratejik zekâ göstergesiydi.
Akıl ve Somut Gerçeklik
Aynı dili konuşan Türkler tarih boyunca birbirleriyle savaşmışlardır.
Bu, utanılacak bir durum değil, dönemin doğasıydı.
Doğu Roma ordusundaki Türkler, koşulların farkındaydı.
Durdukları tarafın kârını hesaplar, akıllıca davranırlardı.
Onlar, beyninin korteksiyle düşünen, somut koşulları soyutlayan insanlardı.
Bilim dışı abartılar, gerçeği gölgelemekten başka bir işe yaramaz.
Sevgiler,
Dr. Mustafa Torun


 
							 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					







