Delil Karakoçan

Körlük, günü yaşarken geleceği kaybeder!

featured

Tarih, başı sonu olmayan bir tahakküm oyunu mudur? Nietzsche, “baskı altına alınan insanlar adalet ister, gerçekte bu kendileri için istedikleri iktidarın bahanesidir” derken haklı mıdır?
Tarih, tahakküm oyunu olarak mı kalacaktır?
Her iyi insanın kalbinde ve benliğinde yaşattığı eşit ve özgür toplum, bu tarihsel hakikatin duvarında asılı duran bir hayal olarak mı kalacaktır?
Bir insanın ve insan topluluklarının kendi bencil dünyalarından çıkarak özgür yurttaşlar topluluğunun eşiti olması mümkün değil midir?
Birey, gerçekten de diğerinin talebinin yapıcı öznesi olamaz mı?
Toplumlar, kapitalist akılların savladığı gibi, her koşulda “ayrışık, çatışık bireylerden maruf yığınlardan ibaret” mi olacaktır?

Halklar özgürlük- eşitlik şansını yitirdi mi?
Yaşanan, yaşanmakta olan yoksa “tersine evrim” mi? Yaşamakta olduğumuz, hayatın finali midir; yoksa sonrası var mıdır? Gelecek sadece bugün müdür?

“Siz cevaplar bulmaya çalışıyorsunuz, biz ise daha çok soru sormak niyetindeyiz.” Sigmund Freud  

Gidilmemiş, yaşanmamış başka hayatlar mümkün müdür? Mümkünse eğer, insan olarak sahip olduklarımız ve hayat içinde biriktirdiklerimizden oluşmuş değer yargıları, fikirler, tutumlar, tavırlar, düşünceler, değerlendirmeler nasıl da bu kadar kesin, mutlak ve öldürücü olabilir?

Doğruysa eğer yarını, gelecek düşü köreltilerek, “şimdiki zaman”a, zamanın kısırdöngüsüne hapsedilmiş hangi beyin, hangi yürek hangi birey ve toplum başka dünyaların ve yaşamların var olabileceği umuduyla, başını kaldırarak ufuklara, ta uzaklara bakabilir?

Duygularımız, yargılarımız, ret ve kabullerimiz; sadece dünden bugüne biriktirdiklerimizin ve yaşamakta olduklarımızın kodlarını taşıyorsa, sadece “şimdi” de kalıyorsa eğer; geleceğe referans olduğumuzu böylesine yalınkılıç, böylesine kendinden emin, böylesine serdengeçti nasıl iddia edebiliriz?

Tanımlayalım: Bugünkü dünya, yaratıcı bireylerin “çevrimdışı” bırakıldığı, kısırdöngüye alınmış ufuksuzların ya da darkafalıların “gün”e saplanıp kaldığı kör döğüşünden ibarettir.

Ya bir yol bul ya bir yol aç ya da yoldan çekil.” – Konfüçyüs

“Gün” aydınlıktır, ancak “günde kalmak” kör/karanlıktır. Günde kalırsanız yaşarsınız ancak geleceğe, aydınlığa yol açamazsınız. Doğru yaşamak ve doğru duruşa sahip olmak, nerede ve hangi alanda olursa olsun attığınız her adımda geleceği tasarlamak, geleceğe yol açmaktır. Gelecek “şimdi”dir, “şimdi”nin içindedir. Körlük, günü yaşarken geleceği kaybeder. Dolaysıyla başarı ve başarısızlıkta ölçü, sadece bugün için ne yaptığınız değil, yaptıklarınızla geleceği/yarını ne oranda hazırladığınız; sonrasında yaşanacak olası sorunları bugünden ne oranda yanıtlayabildiğinizdir.

“Biz bugüne bakacağız”, futboldaki klişe terim gibi “maç maç gideceğiz”, “yarını da sonra düşüneceğiz” demek, belki günü kurtarır ancak her alanda yaşamı, tüm bir geleceği kaybettirir.

Yarını bugünden “kazanmak” düşünsel ve duygusal sınırlarımızı geliştirmekle doğru orantılıdır. Her birimiz kendi bakış açımızla sınırlıyızdır. Bakış açısı, insanın düşünsel ve eylemsel sınırıdır. Bu da eylemimizin niteliğini belirler. Karşıtların yerini değiştirerek, kendimizi ötekinin yerine koyarak empati yaparak katılımcı bireyler olabilir, ufkumuzu sınırlarımızı genişletebiliriz.

Bu, doğru adımlar atmanın yegâne yolu olduğu gibi, “günde kaybolma” riskini de azaltır.

  “Acı çekmeyenler, başkalarının acı çekebileceğini akıllarına bile getirmezler.” S. Johnson    

Her iyi insanın kalbinde ve benliğinde yaşattığı eşit ve özgür toplum, elbette bu tarihsel hakikatin duvarında asılı kalan bir hayal olarak kalmayacaktır.

Tarih yapan da yıkan da insandır. Ancak doğru insan; kalbine bir başkasının, başka birey ya da toplumların acısını koyarak özgürlük güzellik yolculuğuna çıkandır. Ve insan, dar/ bencil dünyasından çıkarak özgür yurttaşlar topluluğunun parçası olarak kendini yaratır. Kendini bulur, kendini taşır, kendi olur.  İnsan, özelde bir toplumun genelde tüm insanlığın varlığı, acısı, sorunları, umut ve arayışlarıyla bütünleşerek yaşar. Bu nedenle kalmaz “gün” de, hapsolmaz; gidilmemiş, bulunmamış yeni hayatlar arar; yeni arayışlara katar kendini.  Kendi cehaletine ve bencilliğine savaşı da burada başlar…

Duygularımız, yargılarımız “ret” ve “kabul”lerimiz değişir, kalmaz “şimdi”de, tapınmaz “şimdi”ye;  geleceğe pencereler kanallar açar böylece. Ve yanıltır Nietzsche’yi, sadece kendinin değil ötekinin taleplerinin de öznesi olur, çoğulu yapar erdemin ve insanlığın…. Bir daha kapanmaz hayatın gözleri; “yaşamakta olduğumuz”, hayatın finali olmaz “şimdi”, sonrasına taşır kolektif umutları…

 “Dostlara acılarını paylaştığını göstermek; birlikte yas tutmakla değil, onlara yardım etmekle   olur.” Epikuros  

Bu duygu derinliği, empati yeteneği, yaşamı evrensel ele alış insanı kolektif dünyaya oradan enternasyonale taşır. En yüce, en romantik, en içli-duygulu dayanışma enternasyonal olandır zaten. Finali gibidir kolektifin… Gerçek enternasyonaller arınıktır ve hiçbir tensel, ailesel, aşiretsel, bölgesel ve ulusal bağları, ortak tarih ve yaşayışları olmadığı halde, başkalarının acılarını anladıkları ve kendi içlerinde taşıdıkları için dayanışırlar. Hesapsız kitapsız, karşılıksız. Ve enternasyonal, dayanışarak yaşayanların trans hali, şiiri gibidir.  Che’yi Küba’ya, oradan Bolivya’ya götüren de bu duygu değil midir?

Ve daha nicelerini…

“En önemlisi, kabiliyetinizi koruyabilmeniz, dünyanın neresinde olursa olsun her haksızlığı kendinize karşı yapılmış gibi hissetme kabiliyetinizi.” “Tek amacım, gittikçe soğuyan bu dünyada üşüyen halkların ısınabileceği, paylaşılan ateşler yakmaktı.” Che Guevara

Bu da insanı, insan topluluklarını kendi bencil dünyalarından çıkarak özgür yurttaşlar topluluğunun eşiti yapar. Bir sevgi insanı, bir aydın olmak da, acıları kendi yüreğine almakla başlar ve bu da insanlığa ve geleceğe alkışlatır her “yeni insan”ı…

Böylece değişir insanlığın yazgısı ve tarih, bir “tahakküm oyunu” olmaktan çıkar, tüm bilgeliğiyle kutsar özgürlüğü…

Körlük, günü yaşarken geleceği kaybeder!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Eleştiri ve önerilerinizi, yazılar hakkımda düşüncelerinizi bekliyorum. Yazıların da hayat gibi kolektif özellik kazandıkça insanda karşılık bulacağına inanıyorum. Selamlar, saygılar.

Giriş Yap

Munzur Press ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!