2. Bölüm: “İşleyen merkez, entegre olmamış boşluk…”
“İkiz kuleler” olayı ABD’yi yeni bir stratejik aşamaya taşır. Western geleneğini sürdüren bir stratejidir bu… Bush (2002), “Vurulmadan önce vur”, “Yaşamak için öldür”, “Güçlü olan ayakta kalır” gibi “haydudi” bir içerik geliştirir. Buna “devlet terörünün” küresel ölçeğe yayılması da denebilir.
Doktrin, sadece an’da değil, gelecekte de problem olacak her oluşum ya da ülkenin (uzak-yakın, nerede olursa olsun) vurulmasını hedefler. Ve bu “düşman devlet ve rejimlerin değiştirilmesi” amacına doğru genişler. Afganistan vb. ülkelere müdahaleler bu doktrine dayanmıştır. Bugün de bundan çok uzaklaştığı söylenemez.
Özel doktrin: Nükleer silahlanma
Ancak ABD, uluslararası kural ve sözleşmelere rağmen daha ileri gider. Çok kutuplu dünya ile birlikte güvenlik anlayışını çok daha yıkıcı bir noktaya taşır. Böylece iki uçlu bir strateji doğar: “Güvenlik ihracı” ve “nükleer silahlanmaya ağırlık veren” doktrinel delilik…
Kuzey Kore’nin “ertelenmeyecek ve öngörülmeyen tehdit” olarak sınıflandırılması; Rusya ve Çin’in güçlenmesi, ABD’yi böyle bir sonuca götürür. Buna bir de İran faktörünü eklemek gerekir. Bu doktrin, Rusya ve Çin’le olan çelişkisini derinleştirir.
Yeni doktrin, SSCB’nin dağılmasıyla oluşan “tek kutuplu dünya” düzeninin sonuna gelindiğini gösterir. Çok kutupluluk, ABD’nin belirgin biçimde duraksamasına hatta gerilemesine yol açar. Bu yol açış, “barbarlık sürecini” dışa dönük daha da uzatır.
İki uçlu stratejiyi biraz daha irdelemek yararlı olabilir: ABD, “güvenlik ihracı” stratejisini belirgin biçimde derinleştirir. Stratejik belirsizliklere karşı “krize dönüşmeden müdahale” ya da “önleyici müdahale”yi doktrinine dahil eder. Eskiden “yakın tehdit” olarak algıladığı ülkelere müdahaleyi öncelerken, bu önceliği, “tehdit oluşturmasından endişe duyulan ülkeler” bandına çeker.
Aktüel doktrin: “işleyen merkez, entegre olmamış boşluk…”
Küresel güçler elbette “yerel”le ilgilidir. Ancak politik, askeri algıları küresel ölçeğe oturur. Yeni dünya, yeni toplum, yeni güç vs. algıları güçlüdür. Kendilerine tarihi yaşayan değil, tarihi yapan rolü biçerler. Yerkürenin her zerresini kendi sahaları sayarlar. Bu sahayı daraltacak her oluşumu, her hamleyi “tehdit” sayarlar. Her “tehdit unsuru” (ülke, toplum, yapı, askeri güç) onlar için “entegre olmamış boşluk”tur. Kendileri de bu tanımı yapar.
Yargıları şudur: İki ana eksen vardır. Bunlardan biri “işleyen merkez”dir. İkincisi ise bu merkezden kaçan “entegre olmamış boşluk” tur. ABD, Çin, Hindistan gibi ülkeler “işleyen merkez”i oluşturur. “Entegre olmamış boşluk”u ise, Ortadoğu, Kafkaslar, Orta Asya, Türki Cumhuriyetler, Afganistan, Pakistan, Endonezya gibi ülkelerdir.
Suriye işleme alınmıştır!
Pentagon analisti Thomas Barnett’in geliştirdiği doktrine göre “entegre olmamış boşluğu” çoğunlukla islam ülkeleri oluşturur. Ve bu boşluk, küresel sürecin işlemesine, bir diğer ifadeyle “işleyen merkez”in genişlemesine ket vurur! Bu nedenle boşlukta yer alan ülkelerin “işleyen merkez”e entegre edilmesi gerekir. Tehdit unsurlarının odağında ise Suriye ve İran vardır!
Suriye işleme alınmıştır! Doktrinel tez, Suriye’nin, “işleyen merkez”e entegre edilmesini amaçlar. Demokrasi, insan hakları gibi evrensel değerler bu konsepte dahil değildir. ABD’nin önceliği de değildir. İşlem, “Güvenlik ihracı” yoluyla alanı “işleyen merkez”e dahil etmek ve böylece problem olmaktan çıkarmaktır. Problemin çözümü üniter devlet mi, yoksa özerk bölgelere dayalı federal yapı mı çok net değildir. ABD, federe yapıdan yana görülse de; kendisi için pek de öncelikli değildir. Suriye’yi “işleyen merkez”e çekerek emperyal dayanıklılığı arttırmak daha öncelikli gibidir. Ayrıca Ortadoğu ve Orta Avrupa’da Rusya’nın askeri, siyasi ve iktisadi güç arayışını bloke etmek de öncelikler arasındadır.
Gelecek bölüm: Pentagon’ un yeni doktrininde Türkiye yorumu…