Delil Karakoçan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Siyaset
  4. Gerçek insan tarihini başlatmanın yolu: Şiddetsizlik-2

Gerçek insan tarihini başlatmanın yolu: Şiddetsizlik-2

featured
Varlığı bir bütün olarak düşünmek ve acıyı sınıflamadan yaşamak...

2.Bölüm

 Şiddetsiz eylem mümkün müdür?

Şiddetsizlik, kapitalist modernitenin oluşturduğu tüm düşünüş ve yaşayışları; şiddete koşullu davranış biçimlerini reddetmekle başlar. Şiddeti ve onu besleyen maddi şartları ortadan kaldırmanın yolu da budur. Durum, maddeci yani düşünceyi maddeye, tüm ruhsal edimleri maddi süreçlere indirgeyen kaba materyalist bir yaklaşımla açıklanamaz.

Bu bağlamda bilinç düzeyini yükseltmek ve şiddetin azalması için birey kadar toplumsal güçleri yeniden yapılandırmak da zorunludur. Bu zorunluluk, şiddetsiz eylemin yolunu açar.  Ancak bu başarıldığında, şiddete değil şiddetin nedenine dönük bir yönelim gelişir ve onu besleyen kaynaklar değişime uğrar…

Şiddetin maddi sebepleri kadar ideolojik, politik-kültürel “Niçin?” leri açığa çıkarıldığında, alternatif yönelimin niteliği de anlaşılmış olur. Bu da şiddetsiz eylemin bir diğer özelliğinin altını çizer: “Varlığı bir bütün olarak düşünmek ve acıyı sınıflamadan yaşamak…”

Bu olgu oldukça önemlidir ve doğrudan bireyle ilgilidir. Bir bakıma gerçek “insanlaşma” da buradan başlar… Bazı toplum bilimciler konuya şöyle açıklık getirir: “Şiddetsizliği seçen kişi acı çekmeyi kabul eder. Bunu mazoşizm adına yapmaz. Şiddetsiz acı çekme ruh adına, yokluğa izin veren, “öteki”ni tanıyan bir varlık tarzı adına kabul edilir…”

Şiddetsizlik “intikam döngüsü”nü kırar…

Çünkü “acı çekmek”, “öteki”ni yok sayan egosal benliği ortadan kaldırır. Böylece birey, kendi dışındaki gerçek dünyayla yüzleşerek kabul eder. Fark şudur: Mazoşizmde ego nesneyi bırakmamak için acı çeker, şiddetsiz acı çekmede ise benlik nesneyi özgür bırakır ve ruha, daha toplumsal olana yönelir. Bu sanıldığı gibi salt ruhsal bir yönelim değil, aynı zamanda ve büyük ölçüde sosyolojiktir, özgürlükçüdür.

Kapitalist modernite “günah”ı reddettiği gibi “acı çekmeyi” de reddeder. Çünkü hiçbir toplumcu fikir, sosyal ve ruhsal arayış acı çekmeyi kabul etmekten kaçamaz. Modernitenin kaçındığı sadece “acı” değil, acı çekilerek yaratılacak sosyal ve ruhsal değerler bütünüdür.  Daha yalın ifadeyle şiddetsizlik kendini; “politik dönüşüm sürecinde acı çekmeyi kabul etmek” olarak tanımlar.

Tüm sınıflı toplum tarihi irdelendiğinde şiddetin, karşı şiddeti kırarak kendini yeniden ürettiği görülür. Dolaysıyla “intikam duygusu” da kırılmadan korunmuştur. Gerçek insanlaşma sürecinde ise şiddetten arınmış birey ya da yapı “şiddetin kendini yeniden ürettiği intikam döngüsünü kırarve bu yolla tüm “öteki”lerle yeni özgür bağlar kurar.

Karşıtlık ve kışkırttığı “intikam döngüsü” sadece toplumsal körelmelere yol açmaz. Aynı oranda bireyin insanlaşma sürecini de yavaşlatarak, karşıtı haline getirir. Anlamlı olan şey, “şiddetsiz eylemci”nin bu tutumuyla “öteki”ni anlamlandırmış olmasıdır. Ancak tinden ya da anlamdan uzaklaşmış toplumlarda bu duygu ve edim yok edilmiş, bu da kötülüğü beslemiştir.

Yaratıcı bilinç ve bilgi, gerçek insanı yaratma eyleminde bir adım daha atar ve hiçbir insanın diğerinden üstün olmadığını pratikte gösterir

Demokratikleşme, sivil siyaset kâfi gelmez…

Sivil siyaset ve demokratikleşme ağır travmatik toplumlarda bir normalleşme olarak görülebilir. Ağırlıkla da bir “durum” ifade eder. “İdari” sınırlar içinde kalır. Çözüm bağlamında da sadece teknik sonuçlar verir. Ancak sorun ve soru “idare” ile ilgili olmaktan çok, “gerçek insan tarihini başlatma”, evrimleşme ile ilgilidir. Tam da burada yaratıcı bilinç ve bilgi, gerçek insanı yaratma eyleminde bir adım daha atar ve hiçbir insanın diğerinden üstün olmadığını pratikte gösterir. Ayrışık olmayan bütünsel varlık (toplum) ve eşitlik; tahammül ve “ötekini taşıma” yetisi, yeni bir anlayış ve davranış biçimi olarak öne çıkar.

Çağımız insanınıngerçek insan tarihini başlatmasorumluluğu da burada başlar. Savaşlar tarihi ve onun yarattığı insan, şiddeti kutsayan insandır. Sınıflı tarihin ürünüdür. Şiddet ve “intikam döngüsü”nü kıran insan ise gerçek insan-toplum tarihinin öncülü olarak şiddetsizliği geliştirir.  Bu insan, şiddet tarihinin şekillendirdiği insan ol(a)maz. Şiddetsizlik tarihi ile ortaya çıkan; “öteki”ni görünür kılmak için acı çekmeyi kabul eden insan olabilir.

Kürtler “intikam döngüsünü” kıracak gibidir…

Gerçek insan tarihi de böyle başlar. Bu insan şiddeti değil, “öteki”ni özgür bırakarak görünür kılar. Bu yolla değişir ve ilerler.  Kürtler savaş ve şiddetin yarattığı “intikam döngüsünü” kıracak gibidir. Öcalan’ın tüm yoğunlaşması buna dönüktür. Bilinci ve eylemi, şiddetten şiddetsizliğe geçişi içerir. Bu yolla gerçek insan tarihini başlatmayı, bunun zihinsel kültürel zeminini yaratmayı amaçlar.

Demokratik güçler de bu yolla insan ve insanlaşma evrimini yavaşlatan “karşıtlık” fikrinden, çelişki ve çatışmalar sarmalından kurtulabilir. Demokratikleşme ve değişim, bir başına anlam taşımaz. Onu gerçekleştirecek “şiddetsiz eylemci”ye; “eylemcinin” düşünsel ruhsal değerleri içselleştirmiş olmasına ihtiyaç vardır.

En büyük handikabı ise modernitenin semirttiği Ego’dur. Birey ve yapılar “şiddetsiz eylem ve eylemci” yeteneğini geliştirdikçe tarihteki yerini alacaktır.

Son söz:

Son sözü Joel Kovel’e bırakalım: “Kişi hiçbir zaman doğru ya da yanlış, ülkem için, seçilmiş bir halk için, üstün bir ırk için ya da herhangi bir egosal ayrım için savaşmamalıdır. Bir Amerikalının hayatı, bir İran veya Guatemala köylüsünün hayatından daha değerli değildir. İkincisi, kişi her zaman yokluğa mahkûm edilen ve bu nedenle insanın tinsel yükselişinin tohumlarını içeren kimseler için savaşmalıdır. (Tabi şiddetten sakınarak ama yine de savaşarak). Eğer bu ilkeler vicdani bir biçimde izlenirse, savaşlar yok olacak ve gerçek insan tarihi başlayacaktır…

Gerçek insan tarihini başlatmanın yolu: Şiddetsizlik-2
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir