Güncel/iz
Bir Not: Bir süredir “değişim, yeniden yapılanma ve özgürlük” gibi konular üzerine yazıyorum. Çünkü büyük altüst oluşlar var, dahası da yaşanacak. Tezler, doktrinler çöküyor, yenileri oluşuyor, oluşması gerekiyor. Toplumsal kurtuluşun başka bir yolu yok! Referanslı değilim! Tek referansım toplumsal hakikat ve sosyalizm düşü. Yani özgürlük…
***
Türkiye’de tarihi anlar yaşanıyor. Kürtler büyük değişim içinde. Bu değişim tüm Ortadoğu’yu etkileyecek gibi… Otoriter ve totaliter yapılar bu değişimden fazlasıyla nasiplenecek! Demokratikleşme, orantısal ve eşgüdümlü olarak gelişmese de sadece Türkiye’nin değil, tüm Ortadoğu’nun gündemi haline gelecek… “Sıcak temas ve çatışmalar bölgesi” olan bu coğrafya, yeni toplumsal modelin prototiplerini oluşturacak gibi…
Bu bağlamda değişim ve yeniden yapılanma sadece Kürtlerin ve Türklerin sorunu değil, bölge halkların ortak sorunudur. Herkesi, her kesimi bir biçimde etkileyen, yapısını, habitatını değiştirecek kamusal bir meseledir.
Bundandır ki kimse “ne haliniz varsa görün” diyemeyeceği gibi; “bu bizim sorunumuz, kimse karışamaz” da diyemez. Sorun, bir örgütün ya da bir iktidarın tek başına ve tamamen kendi(leri) inisiyatifinde çözebileceği bir sorun değildir. Çok daha büyük ve kolektif bir sorundur. Bir o kadar da karmaşık bilinmezlerle dolu…
Bu sorunda herkes, her birey, her kesim taraftır. Herkes muhataptır. Çünkü ilgili ilgisiz herkes, sürecin içinde olacak ve sonuçlarını doğrudan yaşamış olacak!
Nerede, nasıl bir toplumsal sistemde yaşayacağına bireyin kendisi karar verir. Kendi geleceğini, yaşam biçimini belirlemek için kolektiflere katılır ya da birey olarak düşüncesini beyan eder. Değişim ve yeniden yapılanma da böyle gelişir. Salt “resmi taraflara” kalırsa, salt onların inisiyatifinde gelişirse “çözüm” de, demokratik değişim ve yapılanma da riske girer. Yeterli toplumsal desteği bulmaz. Bulsa bile güçlü gelişmez. Bu kadar net!
Tam da burada, bir dönem Çin Kültür Devrimi sürecinde ÇKP’nin, daha açık ifadeyle Mao’nun kurduğu şu cümleyi ısrarla tekrarlamalıyız, tekrarlanmasını istemeliyiz: “Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın!”
***
Ayrım yapmadan herkes konuşsun, tartışsın, fikir yürütsün, düşünce belirtsin. Yazsın, çizsin önermelerde bulunsun. Her platformda söz hakkı olsun. Kurum, kimlik, aidiyet, kariyer, konum aranmaksızın düşünceleri dikkate alınsın…
Unutulmamalı ki sürece yön verecek olan kurumlar ve kurumsal aidiyetler değil, doğru fikirlerdir. Doğru çözümleme ve doğru önermelerdir. Muhammed’in “İlim Çin’de bile olsa gidip alınız.” sözünü şöyle uyarlanabilir: “Doğruyu yanlış insan bile söylüyor olsa, dikkate almalıyız…”
İnsanın bilgi düzeyini, doğruluk düzeyini, düşünsel üretkenlik düzeyini belirleyen, doğru birikimleridir. Konumları, kariyerleri, politik kimlik ve tercihleri değildir. Kimi kurum ya da aydınlarla; neye göre belirlendiği tartışmalı olan “akil insan”larla sınırlanmış “bilgi üretimi” asla karşılık bul(a)maz.

***
Bir başka önemli husus ise “bilgi yönetimi”ne ilişkindir. Bilgi yönetimi nasıl bir toplum arzuladığımız kadar toplumsal ilişkilerin de nasıl olacağı konusunda ipuçları verir. “Açık toplum”u bir diğer ifadeyle “demokratik toplumu” amaçlayan herkes, siyaseti de açık yürütür. Açık tartışır. Fikirlerini açık dile getirir. Gizlemeye, kapalı kapılar arkasında sürdürmeye ihtiyaç duymaz. Zira halkların olduğu gibi, toplumların da “kaderlerini tayin hakkı” toplumların kendilerine aittir ve bu hak, aleni işler.
Unutulmamalıdır ki tartışmalar süreci, aynı zamanda değişimin ve yapılanmanın başlangıcıdır. Tartışmaların açık/aleni, dikey değil yatay katılımcı bir anlayışla gelişmesi, siyasal iradelerin açık toplum arzusuna işaret edecektir. Fikirler, kimliklere ve yapıların sayısal güçlerine göre sınıflandırılamaz! “Şu kaçkın, şu ortayolcu/oportünist, şu sağcı, şu solcu, şu bizden, şu da onlardan” diye ayıklanırsa konsensüs oluşmaz. Zira bu tutum, toplumsal aidiyeti olmayan ya da son derece zayıf olan bir değişim ve yapılanma pratiğine yol açar.
Öyleyse, değişim ve yeniden yapılanma için “İlim Çin’de bile olsa gidip alınız.” ve bırakın “Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın!”


 
								 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
													 
													 
													