1. Haberler
  2. Kültür Sanat
  3. “Suda Kalan Çığlık”: Unutturulan Bir Hafızanın İzinde

“Suda Kalan Çığlık”: Unutturulan Bir Hafızanın İzinde

featured
“Suda Kalan Çığlık”: Unutturulan Bir Hafızanın İzinde

Araştırmacı Murat Doğu, Suda Kalan Çığlık belgeseliyle Ermeni Gölü’nün sessiz sularında yüzyılı aşkın bir süredir yankılanan bir trajedinin izini sürüyor. Belgesel, Bingöl ve çevresinde 1915’te yaşanan olayların bölge halkının belleğinde bıraktığı derin izleri görünür kılmayı ve inkârla yüzleşmeyi amaçlıyor. Munzur Press’e konuşan Doğu, “Bu belgesel sadece geçmişi anlatmak değil, vicdanı harekete geçirmek için bir çaba,” diyor.

“Bu belgesel bir vicdan yolculuğu”

Munzur Press: Suda Kalan Çığlık güçlü bir tarihsel hafızaya temas ediyor. Bu projeyi yapmaya sizi ne yönlendirdi?
M. Doğu:
Bu projeyi yapmaya beni yönlendiren şey, Türkiye’de hâlâ inkâr üzerine kurulu bir resmî tarihin varlığı. Özellikle Ermeni Soykırımı gibi unutulması istenen olaylar, sistematik biçimde bastırılıyor. Suda Kalan Çığlık, aslında bir gölde katledilen Ermeni kadın ve çocukların, onların torunlarının belleğinde hâlâ yankılanan o sessiz çığlığa bir ses olma çabasıdır.

Tarihsel adalet talebi, benim politik dünya görüşümün de merkezinde yer alıyor. Bu belgesel sadece bir anlatı değil; aynı zamanda tarihî haksızlık ve inkâr karşısında bir direniştir.
1915 olayları, bu bölgede yaşayan herkesin ortak bir travmasıdır aslında. Çocukluğumuzda büyüklerimizden katledilen Ermeni kadın ve çocukların hikâyelerini dinlerdik, vicdanen buna içerlenirdik. Bu belgeselle, o çocuklukta duyduğumuz sızıya dönüp bakmak, bir vicdan yolculuğuna çıkmak istedim.

Yani aslında yüzleşmek istedim. Çünkü hepimizin bu haksızlıklarla yüzleşmeye ihtiyacı var. Nasıl ki Alman toplumu, Yahudi halkına uyguladığı soykırımla yüzleşebildiyse; bizim de bugün bu yüzleşmeye ihtiyacımız var. Yüzleşmek bizden bir şey eksiltmez, tam tersine bir toplumu ileriye taşır.

Hatalarını inkâr eden bir toplum geçmişin yükü altında ezilir, ama hatalarından ders çıkaran bir toplum geleceğini özgürce kurabilir. Suda Kalan Çığlık tam da bu yüzden yalnızca geçmişe değil, geleceğe de bakmaya çalışan bir belgesel.

“Ermeni Gölü çocukluk travmamın bir parçasıydı”

Munzur Press: Ermeni Gölü’nün hikâyesi belgeselin merkezinde yer alıyor. Bu gölle ve orada yaşandığı anlatılan olaylarla ilk karşılaştığınızda neler hissettiniz? Bu hikâyeyi anlatırken sizi en çok etkileyen ne oldu?
M.Doğu: Aslında çekimlerini yaptığımız bölgeye çok da yabancı değilim. Bingöl’de doğup büyümüş her insan bu bölgenin hikâyesine aşinadır. Çocukken, Çan köyünde bulunan Ermeni Gölü’ne yüzmeye giderdik. O günlerden aklımda kalan birçok sahne var…

Bir defasında bir arkadaşım gölde topa benzeyen bir şey bulmuştu. Merak edip kayalara vurarak parçaladı. Meğer parçaladığı şey, katledilen Ermenilere ait bir kafatasıymış. Tabii bunu çok sonraları öğrendik. Yani bu göl — ve buna benzer birkaç göl daha — aslında bizim çocukluk travmalarımızın bir parçasıydı.

Bu coğrafya sayısız toplu mezarla dolu bir yer. Çünkü 1915 olayları tam da bu topraklarda yaşandı. Çan köyünün yaşlılarından edindiğimiz bilgilere göre, o yıllarda Bingöl Ermenilerinin büyük çoğunluğu bu gölde katledilmiş. Üstelik bu, tek bir günde değil; neredeyse bir yıl boyunca sürmüş. Göl, o dönemde yakalanan her Ermeni’nin öldürülüp suya atıldığı bir katliam merkezine dönüşmüş.

“Korku hâlâ çok güçlü”

Munzur Press: Böylesine acı bir tarihi konu işlerken tanıklıklara, anlatılara yaklaşımınız nasıl oldu?
M.Doğu:
Aslında 1915 olaylarına birebir tanıklık etmiş kimse artık hayatta değil. O dönemi gören yaş grubu tamamen aramızdan ayrılmış durumda. Fakat tanıkların çocukları hâlâ hayatta ve biz belgeselde daha çok onların anlatılarına yer vermeye çalıştık.

Elbette bu süreç kolay olmadı. Bazı kişiler başlarına bir şey gelebileceği korkusuyla konuşmak istemedi. Kimileri isimlerinin gizli tutulması şartıyla röportaj vermeyi kabul etti; bazılarıysa bunu sorun etmedi. Belgesel sürecinde bizi en çok zorlayan şey de buydu: korku.

İnsanlar bu konunun gündeme gelmesinden bile endişe ediyor. Özellikle 1915 olaylarından bir şekilde kurtulmayı başaran insanların büyük bir kısmı, hayatta kalabilmek için Müslüman ve Sünni Kürt (Zaza) kimliğini benimsemek zorunda kalmış. Zamanla bu kimlik içselleştirilmiş, Ermeni kökleri ise unutulmuş ya da unutturulmuş.

Toplumda “fark edilme” ya da “etiketlenme” korkusu hâlâ çok güçlü. Bu nedenle birçok kişi kendi Ermeni kimliğini gizlemeyi, hatta yok saymayı tercih ediyor. Bu durum, onların çocukları için de derin bir travmaya dönüşmüş. Dolayısıyla bu insanlarla röportaj yapmak hem duygusal hem de etik açıdan oldukça hassas bir süreçti.

“Bu belgesel bir yüzleşme çağrısıdır”

Munzur Press: Suda Kalan Çığlıkla izleyiciye ne anlatmak, hangi duyguyu hissettirmek istediniz? Bu belgeselden geriye nasıl bir iz kalmasını umuyorsunuz?
M.Doğu: Yüzleşmek.

Hiçbir toplum, dedelerinin işlediği suçlardan dolayı doğrudan sorumlu tutulamaz. Ancak bir toplumun tarihsel hakkı teslim etmesi gerekir. Röportajın başında da söylediğim gibi, bu belgeselin yegâne amacı yüzleşmeyi sağlamak, vicdanı harekete geçirmek ve tabuları kırmaktır.

Ermeniler, Kürt ve Türk toplumlarının yüzyıllarca komşularıydı. Öyle ki aramızda kirvelik bağı bile kurulmuştu. Aynı şehirlerde, mahallelerde, köylerde yaşadığımız insanlardı. Anadolu’nun ekonomik, kültürel ve sanatsal yapısında Ermeniler ve Rumlar büyük bir rol oynadı. Sanatçılar, zanaatkârlar, mimarlar, tatlıcılar, demirciler… Yani bugün sahip olduğumuz pek çok şeyin temelinde onların emeği var.

Mesela Bingöl’ün meşhur burma kadayıfı vardır. Kültür Bakanlığı’nın da onayladığı üzere, bu tatlının mucidi Bingöl’ün Genç ilçesinden bir Ermeni ustadır: Agop. Aynı şekilde bugün hâlâ ayakta duran birçok tarihi cami, köprü ve bina da Ermeni ustaların ellerinden çıkmıştır.

Yani hem ekonomik hem kültürel hem de insani anlamda Ermeni halkıyla derin bağlarımız vardı — komşuluk, dostluk, hatta akrabalık bağları.

Bu yüzden herkesin şu soruyu sorması gerekiyor: 1915’e kadar Anadolu’da 7 milyon civarında Hristiyan nüfus vardı. Peki, ne oldu da 1915’ten sonra bu sayı birkaç bine düştü? Milyonlarca Ermeni, Rum, Asuri, Keldani, Süryani nereye gitti?

Aslında bu soruları sormaya başladığımız an, hakikatle yüzleşmeye de başlıyoruz. Suda Kalan Çığlık, tam da bu yüzleşmeye katkı sunmak ve bu büyük sessizliğin içindeki sesi duyulur kılmak için yapıldı. Bu belgeselin amacı, unutulmuş bir hafızayı hatırlatmak ve izleyicide derin bir vicdan sorgusu yaratmak.

“Belgesel sinema bir vicdan aracıdır”

Munzur Press: Bir belgesel yapımcısı olarak Suda Kalan Çığlık’ta sanat ile politikanın kesiştiği bir noktadasınız. Sizce belgesel sinema, inkâr edilen tarihleri görünür kılmada nasıl bir rol oynayabilir?
M.Doğu:
Açıkçası bu tür olaylarda çok fazla yazılı belgeye ulaşmak mümkün değil. Konuyla ilgili kaynaklar da oldukça sınırlı. Bu nedenle, sözlü hafıza bizim için en değerli başvuru kaynağı hâline geliyor.

Sözlü hafızayı yazıya ve görsele aktarmak, bu tür tarihsel meselelerin mahiyetini, insani yönünü aktarabilmenin belki de tek yolu. Belgesel sinemanın gücü de burada ortaya çıkıyor: unutturulmak istenen bir hafızayı görünür kılmak, bastırılmış seslere alan açmak.

Ben belgesel sinemayı sadece bir anlatı biçimi olarak değil, aynı zamanda bir yüzleşme ve vicdan aracı olarak görüyorum. Sanatın toplumsal sorumluluğu da tam olarak burada başlıyor: hakikati görünür kılmak ve suskunluk duvarlarını yıkmak.

“Yakında izleyiciyle buluşacak”

Munzur Press: Son olarak, belgeselinizin çekim süreci hangi aşamada? Çekimler tamamlandı mı, izleyiciyle ne zaman buluşacak?
M.Doğu: Belgeselin çekimlerini oldukça zorlu koşullar altında gerçekleştirdik ve çekimleri tamamladık. Şu anda montaj aşamasındayız.

Yakın zamanda, uygun platformlarla anlaşmalarımız netleştiğinde belgeseli izleyiciyle buluşturmayı planlıyoruz. Bu konuda bazı kurum ve yayın platformlarıyla ön görüşmelere başladık. Duyurusunu sizlerin aracılığıyla yapacağız.

Munzur Press: Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
M. Doğu: Tek umudum, bu belgeselin insanlarda bir farkındalık yaratması ve geçmişle yüzleşme cesaretine küçük de olsa bir katkı sağlamasıdır.
Bize vakit ayırdığınız için Munzur Press ailesine teşekkür ediyorum.

“Suda Kalan Çığlık”: Unutturulan Bir Hafızanın İzinde
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir