2.Bölüm:
Algı kuşatması sadece politik değil, zihinsel bir savaştır. DEM’in temsiliyeti propaganda değil; düşünsel derinlik, kadro gücü ve “hareket” olma bilincindedir. Yalnızlık korkulacak bir durum değil, aksine yeniden doğuşun eşiğidir.
M. Bidav: Kürt hareketi ve DEM’in karşısında yalnızca devlet baskısı yok. Geniş bir algı operasyonu da var. Bu algı operasyonu nasıl kırılabilir? Halkın yeniden özneleşmesi için hangi politik ve ahlaki zemin gereklidir?
D. Karakoçan: DEM, ciddi bir toplumsal tabana dayanıyor. Bu tabanın genel karakteristiği toplumun geri kalan bölümüne göre hak ve özgürlükler konusunda daha bilinçli oluşudur. DEM-Kitle ilişkisi, Parti-Seçmen ilişkisinin ötesinde bir ilişkidir. Bireysel beklentilere odaklı klasik ilişkilerden çok, toplumsal talepleri önceleyen, beklentiyi buna oturtan bir yapısı var. DEM’in geniş yığınları etkiliyor oluşu; değişim arzulamayan statükocu çevreleri hayli zorlayan bir durum. Bunun yarattığı siyasal baskılanma DEM hakkında yürütülen algı operasyonlarının parametrelerinden biridir.
Bu durum DEM’in taşıdığı zaaflarla birleşince algı operasyonları hayli geniş alanlar bulmuş oluyor…

***
M. Bidav: Peki bu algıyı kırmak mümkün mü?
D. Karakoçan: DEM, demokratik güçler tarihinin en zorlu kesitini yaşıyor. Değişim sorunsalının yarattığı basınç farklı anlayış, eğilim ve tepkilerin dışa vurmasına yol açıyor. Çünkü değişim dinamiğinin yarattığı basınç salt siyasal alanı değil, sistemin kendisini de değişim sürecine alıyor. Toparlanmak yön vermek kolay değil. Açıkçası bu DEM’i de aşan bir husus diye düşünüyorum…
Bu durumda algıyı kırmak kolay olmayacak. Bunun bir çok nedeni var: Birincisi, DEM’i besleyen ana kaynaklar son derece zayıf. İdeolojik düşünsel aidiyeti güçlü değil. Çünkü idealist bir yanı var. Paradigmayı pratik olarak “kabullenirken” içselleştirmeyi es geçmesi idealist yanını gösterir. Aynı biçimde DEM’in siyasal bocalamasının yansıra pratiğe girmede de zorlandığını görüyoruz. Nedenlerden biri bu…
İkincisi; paradigmasal değişimin ihtiyaç duyduğu “kadro gücü” yok. DEM’i ajite edecek, propagandasını yürütecek birey, çevre, organlar çok olabilir; var da. Ancak sorun bu değil Sorun, yeni ideolojik hattı teorik, felsefi, politik-pratik planda izah edecek açımlayacak nitelikli bireylerin azlığıdır. DEM’in oturduğu zeminin, nicelik olarak güçlü, nitelik olarak zayıf oluşu attığı her adımın, her girişimin kolaylıkla manipüle edilmesine yol açıyor. Algı operasyonlarına geniş alanlar bırakıyor…
Yeni süreç ikna ve aydınlanma sürecidir ve bu süreç propagandist kadrolarla yürümez. Bilinçli, aydın/ entelektüel bireylerin oluşturduğu kolektiflerle yürür.

***
M. Bidav: O zaman çözüm, propaganda ve ajitasyondan çok; teorik, düşünsel temsiliyet mi?
D. Karakoçan: Evet… Algı operasyonları her zaman olur; olacak da… Tüm bunlara rağmen yeni çıkışın parlamenterist bir yapıdan çok “hareket” hüviyetinde olması gerektiğidir. DEM’in ya da oluşacak yeni yapıların hareket hüviyetine olması elzemdir. Bunun için de dönemin aklı, bilinci, iradesi, inisiyatifi olabilecek insanlara ihtiyaç var.
DEM bir parti ancak bir “hareket” değildir. Hatta dikey organizasyonlardır. Dikey yapılar, organizasyonlar çabuk düşebilir, algısal olarak çökertilebilir, manipüle edilebilir. Ancak “hareketler” yatay ve demokratik nitelikleriyle daha çok direnç gösterirler.
Şu da var: Sınıf, halk, ulus, toplum mevcut biçimiyle dejenere yapılardır. Bunu aşamanın yolu politik yapıların “hareket” özelliği kazanmasıdır. Bu politik yapıları dar kadro yapısı olmaktan çıkarır; dinamize eder, diye düşünüyorum. Daha genel, daha yaygın ve daha toplumcu bir kimliğe kavuşturur. Benim hükmüm bu…
Kaldı ki, evrimsel değişimin her özel aşaması bilinçli unsurlara ihtiyaç duyar. Böylece hareket, askeri niteliğinden ayrılarak demokratik-toplumcu bir kimlik edinir. Bu da halkı-toplumu değişim sürecinin içine çekerek özne oluşunun yolunu açar.
***
M. Bidav: Kürt hareketinin bazı çevrelerce “yalnızlaştırılmak” istendiği açık. Sizce bu yalnızlaştırma çabalarına karşı Türkiye’deki ilerici demokrat çevrelerle nasıl bir ortak zemin kurulabilir? Yeni bir Sol-Sosyalist ittifakın zemini hâlâ mümkün mü?
D. Karakoçan: Yalnızlaştırılmak çok da önemli değil. Önemli bulmuyorum. Bunlar olacak. Önemli olan senin nasıl durduğundur. Çözüm partileri ya da hareketleri diğer yapılardan ayıran bir şey var: Onlar muhalefet etmeye odaklanmaz; çözüme, demokratik inşaya odaklanır. Sosyolojiyi, kültürü, sanatı, farklılıkları, farkındalıkları önemser. Her şeye tepki koyan her şeyden rahatsız olan teşhir eden anlayıştan kurulmak gerekir.
Değişim-çözüm ittifaklar üzerinden gelişmez, rolleri olur, ancak ittifakları öncellemez. Çözüm, toplumsal aydınlanmayla, kültürle gelişir. Politik ittifaklar daha çok seçim kazanma, zemin tutma gibi ihtiyaçlara dayanır. Yanlış düşündüğümü söyleyebilirsiniz ancak bana göre ittifak meselesi bugünün önceliği değil. Bugünün önceliği değişim için evrim sürecini beslemek ve toplumsal aydınlanmayı/katılımı sağlayacak adımlar atmaktır.
İttifaklar ikinci sırada gelir. Kaldı ki Türkiye de değişimi önceleyen güçlerin varlığı da tartışmalıdır. Var mı böyle güçler? “Güç” olarak yok. Bireyler, dar çevreler olabilir ama “güç” olarak yok. DEM ya da demokratik güçler, ittifaklar meselesini sonraya bırakmalı diye düşünüyorum. Belirttiğiniz“Sosyalist ittifak” çok uzak, çok ütopik. Çünkü nesnel koşulları olsa da öznel koşulları yok! Ayrıca dediğim gibi bugünün sorunu değil…
Gelecek bölüm: 78’den bu yana Kürt hareketinin geçirdiği dönüşümler. Taşıdığı eksiklikler… Değişim için umut var mı? Genç kuşaklara öneriler…