Delil Karakoçan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Siyaset
  4. Paranoyal siyasetin DEM Parti algısı, oturttuğu yer ve DEM!

Paranoyal siyasetin DEM Parti algısı, oturttuğu yer ve DEM!

Paranoyal siyasetin DEM Parti algısı, oturttuğu yer ve DEM!
“Ötekiler” paranoid yapıların “eylem sahası”dır.

1. Bölüm: Hakim siyasetin DEM algısı.

Milliyetçi ağlar “düşman gereksinimi” duyarlar. Ve yarattığı “düşmanlığı” kısa zamanda paranoid kitle hareketlerine dönüştürürler. Bu, bir kez başarıldı mı gerisi gelir… Artık kendileri için her an ve her durumda harekete geçecek yığınlar vardır. Kürtler, Sol demokratik güçler, genel anlamda “Ötekiler” bu paranoid yapıların “eylem sahası”dır.  Politik durum, çağ, süreç ne olursa olsun milliyetçi/ulusçu güçler bu sahada kalır; asla geri çekilmezler.

Türk hâkim siyasetin merkezinde, (aralarında nispi farklılıklar, çelişkiler olsa da) Turancı ve Kemalist milliyetçilik vardır. Bu güçler hegamoniktir ve kendilerini Türk siyasal yapısının asli unsuru görürler. Ağırlıkla AKP, MHP ve CHP’de karşılık bulan bu Turancı ve Kemalist milliyetçiliğin yakın tarih açısından iki temel önceliği öne çıkar ve siyasetlerinin ana argümanlarını oluşturur. Birincisi, etkiledikleri yapı ve yığınları bu “eylem sahası”nda tutmaktır. İkincisi ise, aynı zeminde DEM gibi demokratik siyasal güçleri kesintisiz/ döngüsel tasfiye sürecine almaktır. Tasfiyenin başarılı olmadığı durumlarda ise, ilişkilenerek yedeklemek, payandası yapmaktır.

Tarihsel olarak Türk hakim siyasetinin Kürt ve diğer demokratik dinamiklere yaklaşımı bu ana amaca oturtulmuş ve (çözüm süreçlerinde nispeten zorlansa da) asla değişmemiştir.
Dün, bugün, yarın fark etmez; genel ve yerel seçim süreçlerinde olup bitenleri açıklayacak olan tek şey de budur. Her şeyden önce buna odaklanmak doğru olur. Doğru tutum, çözüm de buradan çıkar.

Paranoyal siyasetin oluşturduğu “iki temel önceliğe” yoğunlaşmak demokratik güçlerin önceliğidir.  Arapsaçı ilişkiler ve çelişkiler yumağında, durup “İttifak”, “uzlaşı”, “kent uzlaşısı”, “anlaşma” gibi karşılığı olmayan süreçleri, buna dönük söylem ve komplimanları izlemek anlamsızdır! Aynı biçimde, protokol nezaketini, ileri-geri sarmaları, “anlaştık”, “anlaşmadık”, “birleştik”, “ayrıldık” gibi aptallaştırıcı trafiği izlemek de…

Ancak görünen o ki DEM, süreci ve sorunları bu ana perspektif üzerinden okumuyor. Paradigma ile “pratik politika”-“pratik fayda” arasındaki ilişkiyi doğru kuramıyor. “Güncel politik beklenti ve olasılıkları” tüm zamanlara yayarak objektif olarak paranoid yapıların “eylem sahası”na taşımış oluyor… Ve bu çelişik, değişken, paradoksal tutumu, DEM seçmeninde tepkiler, çelişkiler, güvensizlikler, yanıtsız sorular, anlam verememeler gibi yığınca sorun ve soru yaratıyor. Onları da aynı “eylem sahası”na itiyor! Türk siyasetindeki tıkanma-tıkatma gerçeği bügün DEM’i de tehdit ediyor.

Gerçek bu! (*)

Şimdi herkes pratik politikaya, güncel gelişmelere, yerel seçimler konusunda CHP-DEM görüşmelerinin sonuçlarına odaklanmış durumda… DEM, CHP’yi destekleyecek mi yoksa her yerde aday mı gösterecek?” Gibi soruların yanıtını arıyor…
Özellikle DEM seçmeni, bir anda kendini, “Başak Demirtaş İstanbul’dan aday olacak mı?” “Geri çekilerek yanlış mı yaptı?” “Kim zorladı, kim çekti?” gibi kutuplaştırıcı bir tartışmasının ortasında buluyor…
Basın, sosyal medya, “tavan”, “taban” da bunlarla haşir neşir.
Yanıtı yok!

Hani bir deyim vardır: “Boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz.” Durum aynen öyle… Kimse gerisindeki ana planı görmüyor ya da öne çıkararak görünür kılmıyor! Böyle giderse “çözüm süreci” değil, “çözülme süreci” kaçınılmaz olacak! Daha da önemlisi genel tasfiye planının iki ayağı, yani “siyasal ayak” sonuca gidecek!

Anaplanı görmemek siyasal yıkım ve güçsüzlüğe yol açar.

O zaman nereden başlamalı?

Önce ana planı görmek gerekir. Günümüzde hakim siyaset ve siyasal partiler, paranoyal oligarşik yapılara dönüşmüş durumdadır. Büyüme, açılım yapma, demokratikleşme refleksleri yoktur. Kendilerini yukarı çekemediklerinden daha çok rakiplerini aşağı çekmeye yoluna giderler. Demokratik argümanlarla, açılım-çözüm refleksiyle ilerlemezler, karşıtlarını küçülterek, yarattıkları algıyla itibarsızlaştırarak “hakim” pozisyonda kalırlar.
Yani gelişim göstermiyor, büyümüyor, yol almıyor; demokratik güçleri ve bu güçlerin dayandığı toplumsal kesimleri küçülterek, örseleyerek “eylem sahası”na çekerek kendilerini korurlar.
Yanisi, sayısal çoğalmalarının toplumsal karşılığı yok!
DEM ve bağdaşığı yapılara karşı paranoyalarla dolu olmalarının, şiddetle üzerine gitmelerinin, “devşirme arzularının” manipülasyonların, “çomak sokmaların” nedeni de budur. Mevcut siyasal güçler bugün, değişim dinamiği özelliklerini kaybettikçe buna çok daha yöneliyor.

Paranoyal siyasetin Anayasal problemi…

İkinci önemli konu şudur: Anayasa geridir. Ancak nefretin psiko-politiğini yapan paranoid aktörler, öz ve biçim olarak mevcut Anayasa’dan daha geri durumdadırlar. Teorik olarak Anayasaya dayanıyorlar ancak pratik olarak dışlıyorlar. Anayasa’dan daha geri, daha ati demokratiktirler. Anayasa görece “geniş”, hakim siyaset mutlak dar’dır.
DEM ise, Anayasal bir sonuçtur ve Anayasa’ya uygundur. Hâkim siyaset-Anayasa çelişkisi, tamda burada Hâkim siyaset-DEM çelişkisine dönüşüyor, dönüştürülüyor.
Anayasa’yı daha da daraltamadıkları için DEM’i daraltma, küçültme, elimine etme, karmaşık hale getirerek itibarsızlaştırma yoluna gidiyorlar. Aslında sadece DEM de değil, “hak ve özgürlükler” konusunda da argümanlar aynıdır.

Hiçbirinin DEM tutumu Anayasa’ya, yasalara uygun değildir. Her biri, Anayasa ile olan problemlerini DEM’e yönelme üzerinden çözme yoluna gidiyor! “Anayasa”, “Anayasa Mahkemesi”, “Yargıtay”, “AHİM” vs. kararlarına genellikle uymayışlarının nedeni de budur. Mevcut yasalar, paranoid siyaseti “besliyor” gibi görünse de aslında “sınırlıyor!”

Hakim siyasetin DEM algısı ve oturttuğu yer…

CHP dahil hakim siyasal anlayış, DEM’i Türkiye dinamiği olarak görmüyor. Hatta Türkiye Solu da çoğunlukla öyle. Onlar da DEM’in Türkiye’nin ana dinamiği/unsuru olduğu görüşünü taşımıyor. Bir “yakınlık” var ama bu yakınlığın şoven dar-ulusçu bilinçaltından dolayı ideolojik normları yok, oluşmuyor. Daha çok politik pratik argümanları öne çıkıyor.  “Pratik fayda” üzerinden bakıyor ve ilişkilerini her zaman ve her dönem böyle bir pragmatik “taktik zemin”de tutuyor. “Seçil-ayrıl-grubunu kur, kurtul”!

Ancak konumuz bu değil. Konumuz, hâkim siyasetin (AKP-CHP-MHP-İYİ PARTİ gibi) DEM’i oturttukları yerle ilgilidir. Sorunların ana kaynağı tam da burasıdır. 
Hakim siyaset, yani CHP, AKP, MHP gibi partiler Anayasal bir oluşum olan DEM Parti’yi meşru görmemiştir. “Ana rahminde” bile “asit yağmuru” gibi “nefret yağmuruna” tutmuştur.  Onlara göre DEM, Türkiye’nin meşru ve yasal unsuru değil, SORUN’’udur! Oturttukları yer: “Karşıtlık”tır! “Anayasa karşıtlığı”, “hukuk karşıtlığı”, bilmem daha ne karşıtlığı! Toplumdaki DEM algısı da bu karşıtlık üzerinden oluşturulmuştur. Ajite edilen de budur. Trollere, manipülatörlere, dezenformasyon birimlerine, şuna buna servis edilerek böyle bir ALGI yaratılmış ve çekildiği paranoid siyasetin “eylem sahası”nda bu algı, YARGI’ya dönüştürülmüştür.

DEM’i marjinal potada tutamadıklarında ise “B Planları” devreye girmiştir: Yedeklemek! İktidar olmak ya da iktidar sahalarını genişletmek için DEM’in kitle potansiyelinden yararlanmak, onu kullanmak! 

DEM Parti’yi oturttukları bir yer daha vardır. O da doğrudan tasfiye edemedikleri durumlarda yedeklemektir. Dikkat edilirse, DEM’le ilişkilendikleri süreçler, genellikle tek başlarına iktidar olamadıkları ya da İstanbul vb. kentlerde olduğu gibi, seçim kazanma olasılığının zayıf olduğu dönemlerdir. Böyle süreçlerde sürekli DEM’in kapısını çalarlar. Demokrasi ve toplumsal gelecek açısından içeriksiz, niteliksiz, vaadsiz kapı çalmalardır bunlar… İlkesi, etiği yoktur. Tasfiyecidir. Fazla itibar edilmemesi, bel bağlanmaması gereken konaklamalardır.

Yerel seçimlerde DEM’le, “görüştükleri ve bir uzlaşı arayışında oldukları” söylenen CHP de, bu egemen ALGI ve YARGI’nın dışında değildir. Hatta ana aktörlerindendir. Kemalizm’in yarattığı paranoid sanrılarla CHP çok daha örseleyicidir. AKP’nın de CHP’nin de önceliği, hiçbir zaman DEM Parti ve geldiği siyasal geleneğe “alan açma” olmamıştır. Öncelikleri, DEM’i aşağı çekerek sonuç almak olmuştur.
Burada seçimlerde alacakları sonuçlarından da önemli bir hedefleri vardır: DEM’i kendi kitlesi nezdinde, AKP ve CHP ile aynı düzleme çekerek demokratik toplumsal kimliğini dejenere etmek. İktidar arayışına odaklı parti gibi göstererek altını boşaltmak…
Aslında son günlerdeki gelgitler, politik oyunlar, oynamalar, oluşan ve bozular uzlaşılar, olmayan ama varmış gibi gösterilen anlaşmalar, adını koyamamalar, belirsizlikler, Kürt seçmeninde oluşmaya başlayan hoşnutsuzluk, anlam ve aidiyet kayıpları da bunu gösteriyor…

Sonuç olarak: Seçim odaklı CHP-DEM ilişkileri ve CHP talepleri bu tasfiye, itibarsızlaştırma konseptinin dışında değildir. CHP’de demokratikleşme, değişim, Kürt ve Kürtler konusunda paranoyalarla dolu şoven milliyetçi bir yapıdır. DEM’le ilişkileri de ağırlıkla bu minvaldedir. DEM-CHP uzlaşısı olsun ya da olmasın, DEM bugün açık bir tasfiye ve itibarsızlaştırma konseptinin içindedir.

Farkında mıdır?
Tartışılır. Tartışmalıyız!

(*) Yazının ikinci bölümünde açılacak.

Paranoyal siyasetin DEM Parti algısı, oturttuğu yer ve DEM!
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. Mevcut Türkiye deki siyasi mecranin HDP ve onun paralelinde kurulan partilere yaklaşımı bu. HDP ile çalışan yapı içinde sisteme benzesme ve sistem içleşmeyi yoğunca yaşayanlar var. Aynı zamanda ya ben ya hiç denen güçlü bir zihniyet var. Bunlar iktidara ve ittifaklara yedekleme ihtiyacı duyuyor. Sağa yatırıyor partiyi.
    Oysa HDP nin amacı halklar ve ötekiler partisi olma idi. Bu durum amacından alı konuyor, A, C veya B partisi olmaya gidiyor . Orta sınıf bütün tartışma sahalarda sürekli kişi ve kişiler üzerine siyaset yapmanın temel gercekliği bu.

  2. 23 Şubat 2024, 16:41

    Sisteme benzeşmeden;sisteme karşı mücadele yürütmenin, doğru yol ve yöntem olduğu çağımızda,karışıtları tespit etme yaptıklarını analiz edip açığa çıkartmak,bir yerlere koyma,elbette ki önemli…Bundan da önemlisi kapitalist sisteme alternatif olduklarını iddia eden güçlerin sistem vari duruştan vaz geçmemeleridir.Böyle olunca da kullanılan bir yapıya dönüşülmüş olunur.Bahs edilen olumsuzlukları aşmak için,halkların güç olması gerekiyor.Bunun yolu da karar süreçlerine halkları dahil ederek örgütlenmektir.Bunun çağımızdaki karşılığı;temsili Demokrasi yerine,doğrudan demokrasiyi uygulamaktır.

    Cevapla