ÇÖZÜM: İnsan için doğa ipuçlarıyla doludur. İnsan yaratılmamış, evrimleşerek oluşmuştur. Yaradılış ya da var oluş insan doğasında yoktur. İnsan doğasında var olan tek şey, evrim ve onun yarattığı değişimdir. Evrim, insanın (bireyin) sosyal, siyasal, kültürel ve ruhsal oluşumu açısından belirleyicidir. “Dış Gerçek” (kim ya da ne olursa olsun) bireyi özgür kılamaz!
Değişim bir dış yaratı değil, bir evrim sürecidir. Dolaysıyla insanı bağlayan, değişimine ket vuran her şey, her engel, her handikap bir biçimde aşılacaktır. Özellikle büyük hayalleri olanlar ve gereğini yapanlar, taşıdıkları bireysel kaygılar karşısında özgürleştikçe, evrim (dolaysıyla değişim) hızlanacaktır.
Söylemek istediğim şudur: Yanlış anlaşılma kaygısını “beklentiler” oluşturduğuna göre, çözümün anahtarı da beklentilerden vazgeçmek olabilir. Birey, kişisel(leştirilmiş) beklentilerinden vazgeçtikçe, bir diğer ifadeyle beklentileri kamusal kıldıkça özgürleşir. Böylece üzerindeki “dış baskı” azalır. İkili karakterin “Dış Gerçek”le oluşturduğu negatif denge bozulur ve bu yolla birey, yanlış anlaşılma kaygısından kurtulur.
Bu da iki önemli sonuç yaratır: Birincisi, “Dış Gerçek”in birey üzerinde oluşturduğu siyasal-psikolojik baskının azalacağı gerçeğidir. Böylece “dayatma” tutumunun yerini “ortaklaşma” alır. Bu da birey ile “Dış Gerçek” arasında pozitif, özgürlükçü yeni bir denge oluşturur. İkincisi, birey iç hesaplaşmasını tamamlar. Daha güçlü ve özgürlükçü bir kimlik yaratır. Çift karakterlilik handikabını aşar. “Gerçek düşünce” ile “resmi düşünce”nin yarattığı gizlenmiş benlik açığa çıkar. Bireyin “Dış Gerçek”le paradoksal ilişkisi yerini, “özgür/ kolektif katılım”a bırakır.
EGEMENLİĞİN SONU:
Her egemen ya da her egemenlik biçimi subjektiftir. Somut olarak bir sınıfa, bir zümreye tekabül eder. Her aydınlanma, her özgürleşme, ileriye dönük her evrim, her değişim hamlesi “Dış Gerçek” gibi baskın ve egemen yapıları aynı biçimde etkileyerek, değişim sürecine alır. Demokrasi nasıl devleti küçültüyorsa, hak ve özgürlükler, aydınlanma nasıl “devletsiz toplum”a doğru yol aldırıyorsa; yanlış anlaşılma kaygısından kurtulmuş birey de “Dış Gerçek”in kendi üzerindeki baskılayıcı etkisini aşar. Bu da “egemenliğin sonu”dur.

Demokratik bir yapı, “Hâkim” olandan ayrışır. Örneğin hâkim olan sürekli büyürken, demokratik olan kendini sönümlenmeye bırakır. Rolü tamamlandıkça ya da azaldıkça büyümez, aksine küçülür. Demokratik olan, bireyin özgürlüğüne, düşünsel-ruhsal gelişimine eşlik eder. Kaygılarını kullanma yoluna gitmez; tam tersine aşması için olanak sunar, önünü açar. Böylece birey yanlış anlaşılma kaygısı (ya da korkusu) duymadan kendini ifade eder, özgürleşir. Birey özgürleştikçe “hakimiyet” zayıflar, demokrasi güçlenir. Tüm bunlara rağmen YAPI’lar, bireyin taşıdığı korku ve kaygılardan besleniyorsa, demokratik değil demektir!