İnsanlık tarihinin en eski yerleşimlerinden biri olan Hasankeyf’te kazılar sürüyor. Mardin Artuklu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zekai Erdal’ın başkanlığındaki ekip, bu yıl temmuz ayında Hasankeyf Kalesi bölgesinde çalışmalara başladı.

30 kişilik uzman ekip –arkeolog, sanat tarihçisi, mimar ve antropologlardan oluşuyor– Büyük Saray ve çevresine yoğunlaşmış durumda. Hedef, yıl sonuna kadar sarayın tamamen ortaya çıkarılması ve restorasyona hazır hale getirilmesi.
Tarihi ve Önemi
Büyük Saray’ın kesin yapım tarihi bilinmiyor. Üzerindeki taş işaretleri, Roma dönemindeki askeri garnizonlarla benzerlik gösteriyor. Daha sonraki yüzyıllarda Artuklular döneminde saray olarak kullanıldığı kayıtlarda yer alıyor.

Bilinmeyen bir dönemde kullanılamaz hale gelen yapı, zamanla toprak ve molozlarla doldu; üzerine mezarlık kuruldu. İlk kazılar 1986’da başlamış, 2021’e kadar yapının yarısı ortaya çıkarılmıştı. 2021’den bu yana çalışmalar Büyük Saray ve çevresinde yoğunlaştırılıyor.
Doç. Dr. Erdal, “Birinci önceliğimiz beden duvarlarını açığa çıkarmak, sarayın sınırlarını belirlemek ve yapıyı konservasyon ile restorasyona hazır hale getirmek” diyor.

Orta Çağ’ın Merkezlerinden
Hasankeyf Kalesi, 12 bin yıllık geçmişe sahip Hasankeyf Höyük’le iç içe. Orta Çağ’da Artuklular ve Eyyubiler döneminde başkentlik yapan bölge, İslam dünyasının önemli merkezlerinden biri oldu. Kazılarda çıkan eserlerin büyük kısmı da Orta Çağ İslam ve Türk-İslam dönemine ait.
Erdal, “İslam öncesi dönemlere ait, hatta Hasankeyf Höyük’le bağlantılı eserlerin de çıkmasını bekliyoruz” diye ekliyor.
Kaynak: TRT Haber
Kültür-Sanat Eserlerinin Geleceğimizdeki Rolü
Hasankeyf sadece bir arkeolojik alan değil, aynı zamanda insanlık hafızasının bir parçası. 12 bin yıllık geçmişiyle ortaya çıkan her taş, toplumsal bir belleği de gün yüzüne çıkarıyor.
Türkiye Anadolu ve Mezopotamyasıyla çok zengin bir kültür-sanat mirasına sahip. Ancak bu mirası değerlendirme konusunda ciddi eksiklikler var. Çoğu arkeolojik alan, turizm potansiyeli yeterince kullanılmadığı için unutuluyor. Restorasyonlar bazen bilimsel ilkelerden uzak yapılıyor, bazen de tarihi dokuyu zedeliyor.
Kültür ve sanat eserleri yalnızca geçmişi anlatmaz, geleceği de kurar. Genç kuşakların köklerini tanıması, kendi kültürel kimliğiyle bağ kurması bu eserler sayesinde mümkün. Eğer bu değerler korunmazsa, yalnızca tarih değil, toplumsal hafıza da yitirilir.
Hasankeyf’te süren çalışmalar bu açıdan umut verici. Fakat asıl mesele, bu eserlerin toplumla buluşması, eğitimden kültürel yaşama kadar geniş bir alanda değerinin hissedilmesidir. Kültür-sanat, yalnızca estetik değil, aynı zamanda kimlik, hafıza ve gelecek demektir.
