İmralı’da geçtiğimiz günlerde yapılan görüşmede Abdullah Öcalan’ın sözlerini Pervin Buldan aktardı:
“Suriye ve Rojava kırmızı çizgimdir. Benim için orası ayrıdır.”
Bu ifade, Kürt siyaseti için yalnızca taktik bir mesaj değil. Aynı zamanda yeni bir stratejik eşik anlamına geliyor. Türkiye’de siyaset çoğu zaman devletin kırmızı çizgileri üzerinden şekillenirken, ilk kez Kürtler adına da açık bir kırmızı çizgi dile getirildi: Rojava! (Kuzey ve Doğu Suriye)
Rojava’nın Anlamı ve Çıkışı
Öcalan’ın bu çıkışı, Türkiye’deki çözüm süreci ile Suriye’deki Kürt kazanımları arasındaki dengeyi doğrudan etkiliyor. Buldan’ın aktardığına göre Öcalan, Rojava’yı (Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi) Türkiye’deki müzakerelerden bağımsız tutuyor.
Bu yaklaşım yeni değil. 2013-2015 çözüm sürecinde de benzer mesajlar Erdoğan’a iletildi. Suriye’deki Kürt yapılanmasının korunması o dönem de kırmızı çizgi olarak tanımlandı.
Öcalan’ın mesajı, Rojava’daki kazanımları Türkiye’deki barış süreci pazarlıklarının konusu dışında bırakıyor.
Suriye’de “ademi merkeziyetçi çözüm” yerelde ve uluslararası alanda giderek güç kazanıyor. Türkiye ise bunu “terör devletçiliği” olarak görüyor. Bu yaklaşım sorunu çözümsüz bırakıyor ve yeni barış sürecini tıkıyor. Sonuç, Ankara ve bölge için daha büyük bir gerilim oluyor.
Rojava’nın Bugünkü Konumu
Olan durum şu: Rojava Kürtleri Türkiye’den uzaklaşıyor.
Öcalan’ın kırmızı çizgisi, ABD’nin SDG’ye verdiği destekle birleşiyor.
İsrail, Rojava Kürtlerine ve yönetimine desteğini daha yüksek sesle ve fiili adımlarla dile getiriyor.
Fransa ve İngiltere gibi bölgede etkili ülkeler, Suriye’de ademi merkeziyetçi çözümü destekliyor.
HTŞ ile Rojava yönetimi arasındaki diyaloğun uzlaşıyla sonuçlanmaması, Türkiye’nin HTŞ üzerindeki baskısına bağlanıyor. Yani Rojava yönetimi HTŞ ile pazarlık yaparken aslında Türkiye ile pazarlık yapıyor.
Gerçek şu ki Rojava, sadece Öcalan’ın değil bütün Kürtlerin “kırmızı çizgisi!”

İŞİD’e karşı verdiği amansız mücadele ve direnişle tüm dünyanın saygısını kazandı.
Yerelde kurdukları kapsayıcı yönetim, Kürt, Arap, Türk, Süryani, Ermeni gibi halkların ortak iradesini temsil ediyor.
Ortadoğu’da kadınların pazarlarda “mal” olarak satıldığı bir coğrafyada, Rojava’da kadınlar hem hayatın içinde hem de yönetim kademelerinde eşit şekilde yer alıyor.
Rojava’da demokratik bir toplum modeli inşa ediliyor.
Ellerinde güç varken Suriye’den ayrılmayı değil, demokratik (ademi merkeziyetçi) bir ülkeyi tercih ediyorlar.
Yani Rojava ne Türkiye ne de diğer halklar için bir “tehdit” değil. Tam tersine, bir “çözüm modeli.”
Kırmızı Çizgilerin Çatışması ve Gelecek
Kürt hareketi açısından bakıldığında, Rojava artık yalnızca bir coğrafya değil. Aynı zamanda kimlik, gelecek ve stratejik bir kazanım alanı. Bu durum, Rojava’nın bir “başarı modeli” olarak görüldüğünü gösteriyor.
Ankara’nın güvenlik refleksi ile Kürt hareketinin varoluşsal yaklaşımı arasındaki fark, kırmızı çizgilerin önemini ortaya koyuyor. Türkiye, Rojava’yı bir tehdit olarak görürken; Kürtler için burası bir yaşam ve özerklik alanı.
Bugün en kritik soru şu: Devletin kırmızı çizgileri ile Kürtlerin kırmızı çizgisi aynı masada nasıl buluşacak? Bu soruya yanıt bulunmadıkça, Türkiye’de barış süreci yeniden başlayamaz.
Özetle, Öcalan’ın Suriye kırmızı çizgisi sadece diplomatik bir mesaj değil. Aynı zamanda Kürt hareketinin sınırlarını, önceliklerini ve stratejik vizyonunu ortaya koyuyor. Barış mı, çatışma mı? Bu çizgi, Türkiye ve bölge siyaseti için bir dönüm noktası. Rojava’nın korunması, Kürtlerin özerklik talebini güçlendiriyor ve Türkiye’nin Suriye politikasıyla doğrudan çarpışıyor.
Kırmızı çizgiler artık tek taraflı değil; iki taraflı bir denkleme dönüştü.
Gerçekten sormak lazım insanlar ve toplumlar için ‘kırmızı çizgi’ nedir? Elbette onurlu bir yaşamdır. Eşit, demokratik ve barışçıl bir toplumda kardeşçe bir arada yaşamak isteğidir.