Gelişim sürecini tamamlamamış topluluklar dışa dönük olur. Bireyler, aileler ve toplum aynı psikolojik refleksle hareket eder. Burada kültürel, sanatsal, edebi, ekonomik veya düşünsel üretim seviyesinin bir anlamı yoktur. Onlar “bizim”, “bizden”, “bizim içimizden çıkan”dır. Dışarıdan gelen, söylenen, yapılan daha önemlidir. Dikkate değerdir.
Kendi sanatçısını, entelektüelini, üreten üyelerini, insanını fark etmez. Dışarıdan birine büyük tavizler, toleranslar tanırken yakının en ufak hatasına tahammül etmez. Bu dışa dönüklüğün ve yakın çevrenin ihmal edilmesi psikolojik/kimliksel bir sorunla derinden bağlantılıdır.
Diğer gelişim sürecini tamamlamamış toplumlar gibi Kürt toplumunda da bu durum sık yaşanır. Aynı şehirde, kültürde, hatta dilde üreten sanatçılar göz ardı edilir. Dışarıdan gelenler ise sahnelenir, ödüllendirilir. Kendi aydınına, yazarına, sanatçısına, siyasetçisine değer vermez. Onlar doğal ‘hamal’ olarak görülür. İş verilse veya görev verilse de karşılığı verilmez. Destek olunmaz. Gelişimine yardım edilmez.
Toplum bilimi ve psikoloji bu tür durumları “kendini değersiz hissetme”, “öz-yetişmişlik eksikliği” ve “küçük kimlik memnuniyetsizliği” başlıklarında inceliyor.
Değersizlik Hissi
Toplumda üreten bireylerin değer görmemesi, bireylerde değersizlik hissi yaratır. Topluluk, kendi üyelerini görmezden geldiğinde, bireyde derin bir öz-değer eksikliği oluşur.

Nathaniel Branden’a göre, öz değer iki temel unsurdan oluşur: “Kişinin kendisini yaşama layık görmesi ve yeteneklerine güvenmesi.” Ancak, birey yakınındaki insan/toplumda bu değeri hissetmediğinde bu iki unsur da zayıflar. Giderek yerini ‘değersizlik hissi’ne bırakır.
Birey giderek kendini önemsiz görmeye başlar. Varlığının ve üretimlerinin bir değer taşımadığına veya çabasının boş olduğuna inanır. Bireysel olarak kırılır. Toplumdan, üretimden uzaklaşır. Kendini yalnız ve değersiz hisseder. Ruh sağlığı bozulur. Tüm bunlar da bireylerde psikolojik bozulmalara ve topluma katkı sunmalarına olumsuz yansır.
Kürt Toplumsal Refleksi
Kürt topluluğu gibi gelişim sürecini tamamlamamış topluluklarda, bireysel psikolojik durum toplumsal bir reflekse dönüşür. Aynı şehirde, kültürde ve dilde üreten sanatçı veya entelektüel göz ardı edilirken, dışarıdan gelenler sahnelenir ve ödüllendirilir. Bu refleks, bireysel kırılmayı çoğaltıyor ve toplumsal kimlik algısını zedeliyor.
Toplumbilimci Pierre Bourdieu’nün “sembolik sermaye” kavramı, değer atfetmenin yalnızca üretimin niteliğine bağlı olmadığını; üreticinin sosyal konumu, tanınırlığı ve temsil ettiği ağırlık ile şekillendiğini gösterir. Başka bir deyişle, bir sanat eserinin veya kültürel üretimin değeri, onu yapanın toplumsal görünürlüğü ve konumuyla doğrudan ilişkilidir.
Kürt toplumu bağlamında, dışa dönüklük bu kavramın pratiğe dönüşmüş hâlidir. “Yakındaki üretim görünmez, uzaktakiler görür. ” Yerel üreticilerin emeği, sembolik sermayeyi taşıyamadığı için değersiz sayar. Dışarıdan gelenlerin üretimi ise prestij ve tanınırlık kazandığı için ödüllendirir. Bu durum, bireysel özdeğeri düşürürken, toplumsal değer tanıma süreçlerini de yapısal bir döngüye hapseder. Bu refleks yalnızca birey veya toplumla sınırlı kalmaz; kurumlar da aynı davranışı yeniden üretir.
Bu durum, kurumsal düzeyde içselleştirilmiş hiyerarşiyi ve değer tanıma mekanizmalarının yapısal sorunlarını gösterir. Kurumlar, farkında olmadan toplumsal refleksi güçlendirir ve “değer, uzakta olanın üretimindedir” algısını normalleştirir. Böylece bireysel kırılmalar, toplumsal döngü ve kurumsal uygulamalar aracılığıyla yeniden üretir.
Siyaset Boyutu: Dışa dönük olmak, içi çürütür!
Siyasi aktörler de aynı refleksi yeniden üretir. Yerel temsilciler veya partiler, dışarıdan gelen figürleri daha değerli ve görünür kılar. Batı’da, Avrupa’da veya büyük şehirlerde konumlanan -kendi dışındaki- isimleri en ön sırada konumlandırır. Dışa dönük olmak, içi çürütür. Bir denge ve emek-değer olgusu gözardı edilir. Siyasetçiler bu refleksi kırmak yerine, çoğu zaman prestij ve görünürlük kazanmak için yeniden üretir.

Döngüyü Kırmak
“Yakındakini ihmal, dışarıdakine hayran ol” refleksi, bireysel psikolojiyi, toplumsal kimliği, kurumsal davranışı ve siyasal tercihleri etkileyen bir karma döngüdür.
Çözüm yalnızca bireysel farkındalık değildir. Kurumlar ve siyaset, yerel üretimi tanıyıp desteklemeli; belediyeler, dernekler ve medya, yakındaki sanatçı ve entelektüellere öncelik vermelidir. Bu hem toplumsal özgüven hem de psikolojik sağlık için gereklidir.
Kendi toplumunu seslendirmek, yakındakini görmek ve değer vermek, toplumsal direnç ve kültürel sürdürülebilirlik için temel bir adımdır.
Sonsöz: Doğu’dakiler Batı’ya aşağıdan yukarıya, Batı’dakiler Doğu’ya yukarından aşağı bakmayı bırakması gerekir.
Bir toplum yetersiz de olsa kendini inşa ederken kendi insanıyla yürümesinde fayda var.
Her birey, toplum/topluluk yaşadığı coğrafya, kimlik, kültür, sosyal konum, tanınırlık ve temsil ettiği siyasal konuma göre değil, ürettiği değere göre konumlandırılmalıdır.