Delil Karakoçan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Felsefe
  4. Özgür aklın paradoksu ve çıkış -2

Özgür aklın paradoksu ve çıkış -2

featured
Resim: Voltaire, Diderot, Jean-Jacques Rousseau gibi isimlerin katıldığı bir toplantı.(1755)

Enfokrasiyi, bilgi tekelini, ideolojik tekelleri kırmak, düşünceye özgür alanlar açmak ve özgür bireyi yaratmak açısından zorunludur. Hiçbir fikir, teori, ideoloji, önerme; hiçbir politik görüş, tespit adına ne denirse densin kim geliştirmiş olursa olsun tartışılmaz değildir ve mutlak biçimde tartışılmalıdır.

Kapitalizm, insan aklı üzerindeki hâkimiyetini, bilgiyi ve düşünce faaliyetini içine hapsettiği nihayetinde bir toplumsal entelektüel-elit tabaka üzerinden gerçekleştirir.” saptaması doğrudur. Bu “entelektüel-elit tabaka” kapitalizmin her özel aşamasında aktiftir ve sistemin insan aklı üzerindeki hakimiyetini pekiştirir. Pekiştirmekle de kalmaz yönetir. Bu bağlamda aklın bir diğer ifadeyle düşüncenin esareti toplumsal özgürlüğü ve bireyin özgür gelişimini sekteye uğratır.

Modernitenin geliştirdiği bilgi (akıl) yönetimi olarak enfokrasi de hakikate ihtiyaç duyulmaz. Bundandır ki demokrasi gelişmez. Hakikat, ancak aklın (düşüncenin) özgürlüğü ile dile gelebilir. Demokrasi nedir? Diye sorarsanız, hakikatin dile getiriliğidir, derim… Bundandır ki Foucault, “hakiki demokrasi”ye dikkat çeker ve bunu iki temel şarta bağlar: Her yurttaşın kendinin özgürce ifade etme hakkı ve doğruyu (hakikati) söyleme (parrhesia) cesareti…

Her sosyolojik değişim her kültürel adım da doğruyu söyleyen insanlara gereksinim duyar. Ve Byung-Chul Han’ın da dediği gibi “gerçek demokrasi ancak hakikat özgürlüğü ile ortaya çıkar…” “Bu özgürlük olmadığında, demokrasi enfokrasiye yaklaşır.”

Toplumsal özgürlükten önce, özgür akıl yürütmek…

Özgür akıl, kapitalist modernitenin kurguladığı subjektif alanların tutsağıve “emirerleri” olmamak için gerekli koşullardan biridir.

Sadece kapitalizmin değil, objektif olarak onunla benzeşen yapılarla ilişkilerini “mutlak biat”a oturtarak varlıklarını kum torbalarındanibaret bariyerlere dönüşmemek için de gereklidir. Ayrıca, aynı zamanda varoluşsal bir eksersiz olan zihinsel eylemi, “merkez bilir” diyerek reddeden “bekçi Murtaza”larla benzeşmemenin de gereğidir. 
Toplumsal özgürlük ve özgürlük eyleminden önce “özgür akla”, “özgür düşünce” gücüne sahip olmak gerekir. 

Unutulmamalıdır ki, “başsız gövdeler” sadece bir kişilik yarılması değil aynı zamanda bir modern zaman sosyolojisidir. Siyaset, bu sosyolojiyi “düşünce alana” sokmayarak alıklaştırma yolunu seçer. Bu mekanik işlem Nikos Kazancakis’in dediği gibi mutlak biçimde “aklın bağımsız kuramsal işlevini unutturmaya” dönük gelişir. Böylece akıl (birey),karşıtlar arasında tercihe zorlanarak, taraflardan herhangi birinin “ivedi gereksinimin aracı” haline gelerek özgürlüğünü yitirir. 
Bu yolla bilgi, bilinç kaynağı ve kontrolü küresel güç merkezlerime ağırlıkla da küresel sermayeye geçerek tamamen tekelleşir. 

Aklın ve özgürlük arayışının paradoksu… 

Sınıflar, ulus devletler ya da politik güçler birçok yönüyle benzeşirler. Özellikle birey-toplum, öncü-artçı, baş-gövde ilişkisi ve rolleri konusunda yakın dururlar. Ağırlıkla da belli bir hiyerarşiye dayanan ve ağır bürokratik özellikler taşıyan devlet, iktidar, Parti, Örgüt gibi piramidi yapılarda oldukça benzerdirler. Kendilerini “baş”, toplumu“gövde” gören; birey ve toplumla “yöneten-yönetilen” ilişkisi kuran yapılar; kaçınılmaz olarak zihinsel körlüğe yol açar. İki bütünleşmez gibi “baş” bir yerde “gövde” bir yerde durur. 

Aklın ve özgürlük arayışının paradoksudur bu… Öyle ki bu paradoks, özgür olmak, özgür düşünmek, özgür yaratmak hatta yaşamak; kendini özgür ifade etmek gibi edimleri çok daha güçleştirir. Demokratik haklar bağlamında (kurumsal, yasal ve fiziksel bağlam) özgürlükler olsa da hiçbir biçimde bu özgürlükler aklın özgürlüğüne eşlik etmez. Bir yerde kendini özgür hissetme ve hakikati özgürce dile getirme zemini yoksa ya da birey kendini baskı altında hissediyorsa orada demokrasiden bahsedilemez. Özgürlükten, özgür gelecekten hiç bahsedilemez.

Değişimin mihenk taşı…

Değişim içsel özellikle de zihinsel bir olgudur. Öğretilecek bir şey değildir. Bireyin “Nasıl bir dünya?” Sorusuna verdiği yanıtla ilgili gibi görünse de asıl olarak “nasıl yaşamak istediği”yle ilgili bir husustur. Bu da değişimi öncelikle ve ivedilikle zihinsel bir süreç olarak algılanmasını sağlar. 

Bugün özgürlük özellikle de zihinsel özgürlük, enfokrasiyle beraber yineKazancakis’in anlattığı gibi “giderek daha da tehlikeli bir tinsel yiğitlik durumuna” düşmüştür. “Tepeden tırnağa silahlarını kuşanmış iki dünyanın böylesine bir yazgısal gereklilikle çarpıştığı bugünkü tarihsel dönüm noktasında özgür olmak kuşkulu ve tehlikeli” de olsa göze almak gerekir. 

Enfokrasiyi, bilgi tekelini, ideolojik tekelleri kırmak, düşünceye özgür alanlar açmak ve özgür bireyi yaratmak açısından zorunludur. Hiçbir fikir, teori, ideoloji, önerme; hiçbir politik görüş, tespit adına ne denirse densin kim geliştirmiş olursa olsun “mutlak ve tartışılmaz” değildir, tartışmaya açıktır; tartışılmalıdır. Birey bu yolla “kendi” olabilir ve doğru/özgür katılımlar gerçekleştirebilir.

Değişim her boyutuyla tartışıldıkça ve her fikre açık oldukça tekeller de kırılır; zihniyet değişir, özgürlük alanı genişler ve özgür bireyler açığa çıkar. Böylece “açık toplum” a doğru yol alınır.  

——————————

Alıntılar: Mahir Konuk, Foucault, Nikos Kazancakis, Byung-Chul Han

Özgür aklın paradoksu ve çıkış -2
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir