Hıdır Eren Çelik
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Felsefe
  4. Fransız Devrimi, Danton’un ölümü ve ihanet üzerine

Fransız Devrimi, Danton’un ölümü ve ihanet üzerine

featured
Fransız Devrimi, Danton’un ölümü ve ihanet üzerine

“Gerek Türkiye sol-sosyalist hareketleri, gerekse Kürt hareketlerinin ortak çıkış noktaları ve hedefleri özgürlük ve sosyalizm olsa da, zaman içinde başlangıçtaki hedeflerinden uzaklaşarak geldikleri nokta — Fransız Devrimi’nde yaşananlarla bire bir olmasa da — örgütsel yapılar içinde yaşanan ihanetler, siyasal savrulmalar ve bir zamanlar birlikte mücadele ettikleri yoldaşlarının öldürülmesine onay veren önderlikler bakımından benzerlik taşımaktadır.”

Georg Büchner’in “Danton’un Ölümü” (1835) adlı eseri, Fransız Devrimi döneminde, özellikle de Robespierre yönetimindeki 1793–1794 yıllarını kapsayan Terör Dönemi’ni konu alan bir dramadır. Bu süre zarfında muhalif olan binlerce ayaklanmacı giyotinle infaz edilir. Oyun; iktidar, ahlak, siyasi sorumluluk ve ihanet konularını ele almaktadır. Büchner bu yapıtıyla, Fransız Devrimi ve ihanet temasına odaklanan bir özet sunmaktadır.

1789’da Bastille’in (Fransızca: küçük kale) ele geçirilmesiyle başlayan Fransız Devrimi, monarşinin kaldırılması, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik şiarlarıyla başlar. Devrimin hedefi cumhuriyettir. 1792 yılında Fransa cumhuriyet olur. Fakat devrim lideri Danton, radikal Jakoben olan Maximilien Robespierre tarafından ayaklanmacılara karşı sürdürülen cadı avına ve şiddete karşı tavır alır. Bunun üzerine Robespierre, Danton’un tutumunu devrim için bir tehdit olarak görüp, Danton’u takipçileriyle birlikte sözde hain olarak gösterip tutuklatır ve idama mahkûm eder.

Danton’un idam edilmesiyle birlikte, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik hedefleyen Fransız Devrimi de yenilgiyle sonuçlanır. Kısa bir süre sonra Robespierre de devrilir. Robespierre, şiddet ve iktidarını kötüye kullanarak özgürlük ideallerine ihanet ederken, kendisinin de devrileceğini hesaplayamaz. Danton ve Robespierre devrim için birlikte yola çıkarken, kendi içlerinde ihaneti yaşayacaklarını ve en yakın dostları tarafından siyasi ihanete uğrayacaklarını öngöremezler.

“Devrim çocuklarını yer”

Danton’un “Devrim çocuklarını yer” sözüyle anlatmak istediği, eski yoldaşların siyasal güç için birbirlerine ihanet edecekleridir. Danton, terörü reddettiği için yoldaşı Robespierre tarafından devrime ihanet eden biri olarak gösterilir. Güç sarhoşluğuna kapılan Robespierre, şiddet ve iktidarını kötüye kullanarak özgürlük ideallerine ihanet eder. Fransız Devrimi’nin yenilgiye uğramasında kendine ve devrime ihanet ile iç çatışma belirleyici olur.

Danton, kan dökülmesinden kendini sorumlu hisseder. Kendisiyle çatışır: Halk için verdiği mücadele doğru muydu, yoksa sadece iktidar hırsı mıydı? Dostluk ve ihanetin yaşandığı süreç, Danton’un arkadaşları arasında da şüphe ve korku yaratır. Devrim ve önderliğe olan güven sarsılır. Herkes bir sonraki siyasi dönüşümü korkuyla bekler.

Danton’un idama gitmeden önce söylediği “Devrim Satürn gibidir, kendi çocuklarını yer.” sözü, Fransız Devrimi’nden sonraki devrimler için de geçerliliğini korumaktadır. Danton’un ölümü, şiddetin aklın önüne geçtiğinde devrimin değerlerine nasıl ihanet edilebileceğini gösterir. İhanet sadece politik değil, aynı zamanda ahlaki ve kişiseldir — bu, Büchner’in dramasında işlenen temel motiftir.

Büchner’in eserinde Georges Danton, devrimin kendisine yaptığı iç ihanetin sembolüne dönüşür.

Fransız Devrimi’nin ana karakterlerinden Danton ve Robespierre’in ilişkisini, arkadaşlıkların ihanetle nasıl sona erdiğini; 1968 sonrasında Türkiye sol hareketlerinin ve 1980 sonrası Kürt hareketinin geçirdiği siyasal süreçlerle karşılaştırabilir miyiz?

Gerek Türkiye sol-sosyalist hareketleri, gerekse Kürt hareketlerinin ortak çıkış noktaları ve hedefleri özgürlük ve sosyalizm olsa da, zaman içinde başlangıçtaki hedeflerinden uzaklaşarak geldikleri nokta — Fransız Devrimi’nde yaşananlarla bire bir olmasa da — örgütsel yapılar içinde yaşanan ihanetler, siyasal savrulmalar ve bir zamanlar birlikte mücadele ettikleri yoldaşlarının öldürülmesine onay veren önderlikler bakımından benzerlik taşımaktadır.

Bugün geçmişle yüzleşilerek daha aydınlık bir gelecek için kamuoyuna özeleştiri yapılıyor mu? Geçmişte yaşananların insani ve adalet duygusuyla muhakemesi yapıldı mı?

Fransız Devrimi’nde yaşandığı gibi ahlaki tutum, şüphe, suçluluk duygusu ve pişmanlık, bireyleri kendilerini haklı görmeye iter; ahlaki açıdan üstün olduklarını düşünürler. Bununla birlikte ahlaki uçurum derinleşir, yoldaşlık ve kişisel dostluklar siyasi açıdan anlamsız hale gelir. Güç sahibi olan, hedeflerine ulaşmak için yol arkadaşlarını feda eder; kişisel ilişkiler artık önemsizleşir.

Türkiye sosyalist hareketine ve Kürt hareketlerine baktığımızda, bu türden olumsuz örneklerin sayısız olduğunu görmek zor değildir. Buna rağmen geçmişten ders çıkararak özgürlük, kardeşlik ve eşitlik umudunu büyütmek; hep birlikte daha aydınlık, yaşanabilir güzel günler için yürümemiz gerekiyor.

Evet, elbette! Fransız Devrimi’ni, Danton’ın ölümünü ve o dönemin siyasi koşullarını günümüz siyasi sistemleriyle karşılaştırmak, özellikle zor olsa da, idealler, ihanet ve siyasi radikalleşme temaları göz önüne alındığında oldukça benzerlikler görülmektedir.

Bugün yeni bir cumhuriyet veya demokratik bir cumhuriyet tartışılmaktadır. Ancak yerel yönetimlerin katılımcılıkla güçlendirilmediği, parlamenter demokrasinin siyasi bir güç olarak yeniden yapılandırılmadığı, anayasa ve kuvvetler ayrılığı — yürütme, yasama ve yargının iktidardaki siyasal güç üzerinde işleyen bir denge ve denetim mekanizması oluşturmadığı — sürece, demokrasi yalnızca kâğıt üzerinde kalır.

Bugün siyasal iktidara muhalif olanlar zulüm görüyor, tutuklanıyorsa; bireylerin, siyasal ve sendikal hareketlerin eleştiri ve protesto etme hakkına sınırlamalar getiriliyorsa ve bu haklar korunmuyorsa, nasıl bir demokrasinin hedeflendiği muamma olmaktadır. Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü somut olarak uygulanmıyorsa — mükemmel olmasa bile — ideallerin kurumsal olarak korunmadığı bir düzende yeni bir dönüşüm beklemek iyimserlikten öteye geçmez.

Siyasetin araçları şiddet, sindirme, korku ve medya gücüyle toplumsal dönüşümü sağlamak olmamalıdır. Bu durum, daha çok ekonomik ve toplumsal istikrarsızlığa yol açmaktadır. Hedeflenen ve işleyen bir demokrasi için gerekli olan şeyler: güçler ayrılığı, basın özgürlüğü, fikir çeşitliliği ve hukukun üstünlüğüdür.

Aksi takdirde, her zaman olduğu gibi, “halk”, “demokrasi”, “özgürlük” kisvesi altında tek kişinin egemenliği veya özgürlüğün tümden ortadan kaldırılması ortaya çıkar.

Georg Büchner, Danton’un Ölümü eseriyle, siyasi dostluğun ne kadar çabuk ölümcül bir ihanete dönüşebileceğini göstermektedir. Eserin yayınlanmasının üzerinden yaklaşık 190 yıl geçmiş olmasına rağmen, işlenen konu günümüz siyasal sistemlerinde — bu durum siyasal hareketler için de geçerlidir — demokrasi ile yönetilen ülkelerde gelişen totaliter tehlikeye dikkat çeken edebi bir klasiktir.

Büchner’ın Danton’un Ölümü dramı, tam da bu konuda okuyucuyu günümüzdeki siyasi oluşumlar üzerine düşünmeye itmektedir. Georg Büchner’in Alman edebiyatının önemli eserlerinden biri olan ve Georges Danton’un Fransız Devrimi’ndeki rolünü ele alan Danton’un Ölümü adlı draması 1835/36 yıllarında yazılmış ve Büchner’in 19 Şubat 1837’deki ölümünden sonra yayımlanmıştır. Eser, Almanya’da Mart 1848 Devrimi öncesinde önemli bir siyasal kaynak olarak görülmektedir. Georg Büchner’in bu eseri bugün de Almanya’da yüksekokullarda ve edebiyat fakültelerinde işlenen temel klasiklerin başında gelmektedir.

Fransız Devrimi, Danton’un ölümü ve ihanet üzerine
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir