Osman Kavala bugün tam sekiz yıldır cezaevinde.
Bir ülkenin zamanı bazen bir insanın ömrüyle ölçülür. Sekiz yıl…
Osman Kavala, Selahattin Demirtaş onlarca gazeteci, yazar, aydın, siyasetçi…
Yıllarca iddianame bile hazırlanmadan tutuklu kalıyorlar.
Böyle giderse bu ülkede cezaevi yüzü görmeyen kimse kalmayacak…
Bir ülkenin aydınları, gazetecileri, yazarları o ülkenin vicdanıdır. Ülkenin vicdanı hapsedilirse, -kimin içeride, kimin dışarıda olduğuna bakılmaksızın- adaletten, yaşamdan, özgürlükten bahsedilemez?
Osman Kavala Dosyasında AHİM Ne Dedi, Türkiye Ne Yaptı?
10 Aralık 2019’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kavala v. Türkiye davasında açık hüküm verdi: Kavala’nın tutukluluğu, özgürlük ve güvenlik hakkını (Madde 5) ve “siyasi amaçlı kısıtlamayı (Madde 18) ihlal ediyor.”
“Deliller yetersiz, süreç keyfi. Karar nettir: Derhal serbest bırakılmalı.”
Bu karar yalnızca bir dava sonucu değil, bir ülkenin adalet aynasıydı.
Ama Türkiye uymadı.
Dosya kapanmadı, tam tersine yeni lekeler eklendi.
11 Temmuz 2022’de AHİM bir kez daha konuştu: “Kavala kararının uygulanmaması, Sözleşme’nin 46. maddesinin çiğnenmesidir. Bu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin defalarca tekrarladığı bir emirdir: Kavala serbest bırakılsın, Anayasa Mahkemesi oyalamasın.” Ama takvim ilerledi, takıntı baki kaldı: 2 bin 922 gün.
Gezi’den Casusluğa, Bir Senaryonun Anatomisi
Gezi Parkı davası (2019/74 Esas) İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. 2013 protestoları “hükümeti devirme girişimi” diye etiketlendi.
Kavala’yı “kukla ustası” ilan ettiler.
Deliller?
Baz istasyonları, telefon kayıtları, hayali bağlantılar…
Hepsi çürüdü. 2020’de beraat etti.
Ama aynı gün, bu kez “15 Temmuz casusluğu” dosyasına eklendi.
Ondan da beraat etti, ama Gezi’den ağırlaştırılmış müebbet aldı: 25 Nisan 2022. Yargıtay 2023’te onadı. Tüm kararlar açık; Türkiye’de ise sis perdesi altında.
Adaletin Yerine İntikam Yazıldığında
Bu dosyalar, bir ülkenin adalet not defteri. Ve o defterde son yıllar adalet değil, adaletsizlikle yazıldı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “AB ile yeni sayfa” diyor, “tam üyelik hedefi” diyor. Peki nasıl olacak bu? Eğer Avrupa demek hukuk devleti, ifade özgürlüğü, adil yargı demekse — Kavala hâlâ neden içeride?
Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, onlarca gazeteci, yazar, siyasetçi…
Yıllarca iddianamesiz, gerekçesiz tutuklular.
Bu, ülkenin hangi sorununu çözüyor?
Kime faydası var?
Önce Kendi Kapılarımızı Açalım
Bir ülkenin dış politikası, önce içindeki adaletle ölçülür.
Bir ülke kendi vicdanını tutsak etmişse, hangi birliğe dâhil olabilir?
Avrupa kapılarını aralamak istiyorsak, önce Silivri’nin, Sincan’ın, Diyarbakır’ın kapılarını açmamız gerek.
Kavala’nın dosyası artık bir hukuk belgesi değil; bu ülkenin vicdan belgesidir. Ve o belge hâlâ lekeli.
Adaletin olmadığı yerde ne diplomasi kalır ne ittifak ne de güven.
Sekiz yıldır süren bu esaret, Avrupa’ya değil, insanlığa karşı bir tutumdur.
Bir ülke kendi aydınını, sanatçısını, düşünen insanını hapsettiğinde kendi geleceğini hücreye kapatır.
Ülkenin aydınları, ülkenin vicdanıdır. Ve eğer vicdanlar içerideyse —dışarıda kalan yoktur!
Kavala bir suçlu değil, bir sivil toplum önderi, kültür hamisi, düşünce üreticisi. Cezası düşünmek, sorgulamak, birleştirmek.
