Pirkelam, Pülümür’ün Bozağakaraderbent Köyü, Dord mezrasında doğdu. Liseyi bitirdikten sonra 1979 yılında ülkeden ayrılmak zorunda kalarak Almanya’ya gitti. 1982 yılında Berlin Hür Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne giriş yaptı ve 1987 yılında lisansüstü diploma ile bu bölümden mezun oldu. Evli ve iki çocuk babası olan Pirkelam Aba Berlin’de yaşamaktadır.
Kimi zaman öğretmeni tarafından azarlanarak, kimi zaman da dövülerek ilkokulda kendisine zorla öğretilen Türkçe dili ile Pirkelam Aba, 50 yıl sonra, özellikle bu dilin asıl temsilcilerine “An Olur Ömre Bedel” romanı ile bir mesaj göndermektedir. Çocukluk hafızasında kalan Dersim’in meşhur Alik Fatik, Şahêmaran, Bukanes, Pire masallarının yanı sıra, Dersim tertelesinde ve sonrasında yaşanan sancılı, dile alınması zor, insanlık dramına odaklandı ve “An Olur Ömre Bedel” adlı eserinde bu dramı anlattı.
Eserin ikinci baskısı Mayıs 2023 tarihinde ŞYK yayın evi tarafından basıldı.
“An Olur Ömre Bedel” dramalar çemberinden geçerek elemeleri çoktan onaylanmış, metamorfozlardan geçmek zorunluluğuyla hayata daha dirençli tutunan insanların öyküsüdür. Direndiler, tutundular, içsel öze sadık, dışsal değişken görünmek zorunda bırakan insanların sürgün olma ve hayatta kalma mücadelesi verenlerin hikayesidir.
Kazandılar mı? Yoksa kazanırken kayıp mı oldular? sorularını da irdeleyen, geçmişten günümüze suçsuz ve masum binlerce yuvanın dağılmasına ve binlerce insanın ölümüne onay vermiş asıl suçluların suratına inen bir şamardır. “An Olur Ömre Bedel” Seydo’nun “cephede ölümleri pahasına Ruslara geçit vermeyen çoğunun cenazesi Dersim’e getirilip törenle defnedilirken, deden ile kankardeşi Yuso Kureysiz’in ne ölüsü ne de dirisi geldi.” sözcüklerini Rinde nenesinden duyarken kabaran gururunun tanıklığıdır.
On yedi yaşında Seydo adında Dersimli bir delikanlının farklı kültürlerde harmanlanmış gençlerden ayrıcalıksız tutkulu kalp çarpıntısı ve bir aşk hikayesidir. Ama ne yazık ki Seydo’nun ve sevdiği kız Gülxas’ın kaderini başka kültürün temsilcileri belirleyen, onlarla beraber sevdasını ve aşkını bir ömür tarumar ettiklerinin sancılı ve bir o kadar da dirençli yaşam mücadelesidir.
“An Olur Ömre Bedel”, dili inancı ve yaşam biçimi ile ayrıcalık teşkil eden “cumhuriyet”in dayattığı tek tipleştirme modeline uymayan, başka kültür temsilcilerinin şiddet yoluyla bir bilinmezliğin öbür tarafına sürüklenirken tek dil, tek din ve tek ırk dayatmasının şahitliğidir.
“An Olur Ömre Bedel”, “cumhuriyet” in Seydo, Gülxas, Dilane, Rınde nene, Aşur dede, Heso ve Seke gibi yer ve yurtlarından kopararak hiçliğe sürüklediği binlerce insanın tanımadıkları yer ve yabancısı oldukları kültür içerisinde adeta bir kabustan uyanan ve semalarda kanadı kırık kuş misali yaşam savaşı veren insanların pusulasıdır. Trajedi bir tiyatro sahnesidir.
“An Olur Ömre Bedel”, Ülkü Oğuz Öztürk’ü Deniz’lerin yolunda yürüyen 1970’li üniversite gençliğindeki biricik kızının sevdasını Ankara Tuzlu Çayır’da Türkçe bilmeyen Dersimli Fato nene ile buluşturan yılların sadece çalkantılı öğrenci hareketinin ve ayrıca ülkeye bakışın kısa bir özeti dışında, aynı zamanda Kırmançki’yi duyması ile Ülkü Oğuz Öztürk’ün elinde olmadan içindeki Seydo’yu canlandıran bir kıvılcıma direnmesinin derin acıların teşhisidir.
“An Olur Ömre Bedel”, Seydo’nunki daha iyisi mi? Siz bir de Tertele’deki kadınların, genç kızların ve çocukların hikayesini dinleyin söyleme gücü ile okuyucunun vicdanına bir davetiyedir.
“An Olur Ömre Bedel” Profesör Paul R. Bartrop’un “Soykırımlar ve Belleği Yenmek” makalesinde belirttiği gibi ‘zaman her yarayı sararsa, bu bilinci oluşturmanın katkısı olabilir mi?’ ‘Tabii ki her şey bireye bağlı olacak, ancak kolektif farkındalığımızı oluşturan anlatılar, özellikle travmadan kaynaklanıyorsa asla tamamen yok olmaz’ demesiyle romanın haliyle günün birinde Fato nenenin tek dişinin sizi Seydo’ya götüreceği ile beraber kaybettiği yakınları ve aile fertleri ile adı değiştirilmiş Gülxas’ına giden yolun bir kesitten sonra uçuruma dönüştürülmüş hali ve bir tarih hatırlatmasıdır.
Yazarın nerdeyse yarım asırdır gurbette yaşamasının ve Türkçe’nin günlük hayatının içinde yüzeysel hale gelmesinin kitap yazım diline yansıması hissedilir olmasına rağmen “An Olur Ömre Bedel” okunurken sadece Dersimlilerin değil aynı zamanda bu kadim topraklarda kendisi olamamış herkese hitap etmekte ve dahası bunu dayatanlara bile Türkçe yazılarak “okuyun, çünkü bu kitabı siz yazdırdınız efendim!” dedirtecek güçte bir çalışma.
Kısacası Pirkelam’ın hepimizden bir parça ile ördüğü ilk çalışması, gelecek çalışmalarının da ilk habercisi.
Haber Merkezi