1. Haberler
  2. Genel
  3. Işın Eliçin’den Batı medyası eleştirisi

Işın Eliçin’den Batı medyası eleştirisi

featured

Eliçin yazısında BBC haberi için ;

İlk olarak salt İsrail-Filistin meselesi için değil, dünyanın her yerindeki, siyasi ve sosyal bağlamı bulunan her tür çatışma için okur ve izleyicilerin bir tür turnusol kâğıdı olarak kullanabileceklerini umduğum temel bir kıstası paylaşmalıyım: Sevgili okurlar, sizler de teslim edersiniz ki, savaşta, çatışmada veya her tür şiddet olayında insan “ölmez”, “öldürülür”. Yani her tür şiddetin, cinayetin, katliam ve cürmün mutlaka ve mutlaka bir faili vardır. Fail gizlenmişse bilmelisiniz ki orada ya sansür ya da -iyi ihtimalle bilinçsiz, çoğu zaman bilinçli- oto-sansür ve bununla ilişkili tarafgir bir tutum vardır. BBC’nin 9 Ekim tarihli örnek seçtiğim aşağıdaki paylaşımı gibi:

“Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre, İsrail’in misilleme niteliğindeki hava saldırıları sonrasında Gazze’de 500’den fazla kişi öldü. Hamas’ın cumartesi günü saldırılarını başlatmasından bu yana İsrail’de 700’den fazla kişi öldürüldü.”

BBC ve Batı kanallarıyla ilgili 

BBC ve izleyebildiğim diğer tüm Batılı kanallarda sunucular yayınlara konuk olarak çıkardıkları Filistinlilere, Filistinli sivillere, akademisyenlere, siyasetçilere, Hamas’ın değil, Filistin Yönetimi’nin temsilcilerine ilk soru olarak daima “Hamas’ı kınayıp kınamadıklarını” sordular. Oysa yayınlara çıkan hiçbir İsrailliye “Binyamin Netanyahu’nun Gazze’deki sivil nüfusa yönelik kitlesel cezalandırma yöntemini, kuşatmasını kınayacak mısınız?” diye sorulmadı. Elbette, şöyle bir soru meşrudur, sorulabilir: Irkına, dinine veya hangi tarafta olduğuna bakmaksızın kadınların, çocukların öldürülmesini kınıyor musunuz? Ama böyle bir formülasyonla dahi yayınlara çıkan İsraillilerle Filistinlilerin eşit muamele göreceği şüpheli.

Söz konusu çifte standartlı yaklaşımın arka planında, İsrail devleti ile Filistin halkı arasındaki devasa güç asimetrisini gizleyen yanlış bir eşitleme veya “taraflara eşit mesafede durma” mantığı var. Ama eşit değiller. Ve Batılı medya, kurbanı, işgal edileni, sömürgeleştirileni, kuşatılanı suçlama konusunda adeta takıntılı. Filistinlilerden, diğer Filistinliler tarafından işlendiği iddia edilen suçları kınamaları istenirken, İsrail’in iktidar partisine üye olan bir politikacıdan dahi İsrail hükümetinin işlendiği iddia edilen suçları kınaması istenmiyor. Bu bağlamda Filistin Yönetimi’nin (El Fetih temsilcisi Hamas’ın değil) Britanya Büyükelçisi Husam Zomlot’un, İsrail’in bakış açısıyla kendisini sorgulayan ve ısrarla Hamas’ı kınatmaya çalışan BBC sunucusu Lewis Vaughan Jones ve kanalın çifte standartlı yayın anlayışına nasıl meydan okuduğunu buradan izleyebilir ya da okuyabilirsiniz.

ABD ve Zomlot 

7 Ekim’de ulusal güvenlik konseyi sözcüsü Adrienne Watson, ABD’nin “Hamas teröristlerinin İsrailli sivillere yönelik ‘kışkırtılmamış’ saldırılarını açıkça kınadığını” belirtti. İsrailli, Filistinli ya da başka milletten sivillerin öldürülmesi elbette daima kınanmalı. Ama Watson’ın “kışkırtılmamış” kelimesini kullanması bir perdeleme aracı ve asla tesadüf değil. İzleyebildiğim kadarıyla BBC ve diğer Batılı medya kuruluşlarının çoğu bu sözcük seçiminin konforuna sığınarak haber yapıyor. “Kışkırtma ya da provokasyon nedir?” sorgulanmıyor. Görünüşe göre, 5 Ekim’de Mescid-i Aksa’ya baskın yapan çok sayıda (sayıyı 800 civarında verenler vardı) yerleşimcinin eylemi provokasyon sayılmıyor. Bu yılın 1 Ocak ile 4 Ekim tarihleri arasında 248 Filistinlinin İsrail güvenlik güçleri ve yerleşimciler tarafından öldürülmesi de kışkırtma kapsamına girmiyor anlaşılan. Hele topraklarından sürülmüş olmaları yetmezmiş gibi Filistinlilerin onlarca yıldır insan haklarının inkâr edilmesi kesinlikle kapsama alanı dışında kalıyor. Zomlot’un BBC sunucusuna verdiği yanıt bu bağlamda da önemli:

“Bizi buraya sadece İsrailliler öldüğünde davet ediyorsunuz. Son iki ay içinde Batı Şeria’da 200’den fazla Filistinli öldürüldüğünde davet ettiniz mi beni? Kudüs’te ya da diğer yerlerde İsrail provokasyonları olduğunda çağırdınız mı yayına? İsraillilerin son 48 saat içinde yaşadıklarının trajik olduğunu söyleyerek başladık konuşmaya. Bu durumu Filistinliler son 50 yıldır her gün yaşıyor. Gazze’deki, dünyanın en büyük açık hava hapishanesindeki durumu biliyorsunuz. Orada yaşayan 2 milyon insan İsrail tarafından 16 yıldır rehin alınmış durumda. O nedenle Lewis, belki de artık meseleyi bu şekilde çerçevelemeyi bırakmanın, bu tehlikeli söylemi terk etmenin ve insanlara çirkin gerçeği anlatmanın zamanı gelmiştir artık.”

Meşru müdafaa

ABD ve Avrupalı liderlerin “meşru müdafaa hakkı” konusundaki çifte standartlı yaklaşımını El Cezire yorumcularından Marwan Bishara şöyle eleştiriyor:

“Batı’nın gözünde İsrail’in kendi halkını savunma ‘hakkı’ var gibi görünüyor ama Filistinlilerin sanki daha aşağı bir tanrının insanlarıymış gibi kendilerini koruma hakları yok! Hatta İsrail’in de işgalini ve apartheid rejimini savunma ve hatta genişletme hakkı varmış gibi görünüyor, ama Filistinlilerin yetmiş yıllık mülksüzleştirme, baskı ve kuşatmadan sonra hayal kırıklıklarını ifade etme veya özgürlük ve adalet için mücadele etme hakları yok. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e göre, ‘Rusya’nın sivil altyapıya, özellikle de elektriğe yönelik saldırıları savaş suçudur. Erkeklerin, kadınların, çocukların suyunun, elektriğinin kesilmesi… tam bir terör eylemidir.’ Ancak İsrail’in Gazze’de Filistinlilere karşı aynısını yapması meşru müdafaadır! Bu, ikiyüzlülüğün ve çifte standardın somut örneğidir.”

Yazının tamamına kaynakdan ulaşabilirsiniz.

Kaynak: https://www.newslabturkey.org/2023/10/18/batidaki-ana-akim-medyanin-israil-filistin-meselesine-bakisi/

Işın Eliçin’den Batı medyası eleştirisi
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir