Oktay Aktaş
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Genel
  4. Yabancılaşmak

Yabancılaşmak

featured

Hayata aşırı anlamlar katmaya zorlandığınız kalabalıkların uzağında, yeteri kadar çalışıp, ihtiyacınız kadarının çoğunu üretip, elde ettiklerinizle yetinebiliyorsanız kalan ‘özgür’ zamanınızı akışında, dingin bir halde yaşarsınız.  Ancak uzak bir dağ köyünde bile işler böyle yürümüyor artık. Doğanın ve insanın ‘öz’üne uygun olabilecek bu yaşam tarzı, ihtiyacı kadar üretip tüketme bilincini terk edeli çok oldu. Yaşamak için değil tüketmek için yaşayan, sınıf atlamak, maddi birikim üzerinden kimlik oluşturmak, ötekiyle mülkiyet üzerinden ilişkilenmek üzerine kurdu insanı kapitalizm. Somut ihtiyaçlar yerini soyut ihtiyaçlara bıraktı. Sahip olduklarından hep daha fazlasını isterken hayatı araçsallaştı insanın. Araçsallaşan hayat anlamsızlaştı, anlam sahip olunan ‘şey’ler, nesneler üzerine kuruldu.

Hegel’den Feuerbach’a, Feurbachtan Marx’a yolculuğunda yabancılaşma kavramı günümüzü, hayatımızı, sistemi deşifre edip analiz edebileceğimiz en sıkı, verimli kavramlardan biri. Kısaca Marx’ta yabancılaşma kavramı, emekçinin üretim süreci içinde emeğine, emeği aracılığıyla açığa çıkan ürününe, kendine ve toplumsal ilişkilerine uzaklaşması durumudur. Bir zamanlar yaptıkları işi seven, ihtiyacı kadarını üretip tüketen köylülerin, esnafların, zanaatkarların işçileşmesi sonucu makinanın bir parçasına dönüştürülmesi sürecidir yabancılaşma.  Artık iş, hayat, ilişkiler bir yaratma ve özgürleşme süreci değil, sömürüye ve artı değere dayanan bir çalışma ve paranın insani tüm değerlerin yerini almasıyla insani değerlerin dışarda bırakılmasıdır. İşin özü, ’insanın insan olmayana’ dönüşmesidir.

Yabancılaşma insanın kendi hakikatinden kopmasıdır, hayal kırıklığı ve boşluktur, alışkanlıklara teslimiyettir, içi dışı bir olmamaktır.
İçinde boğulduğu çelişkinin farkına varmamaktır.
Yaratmak için geldiğimiz dünyanın, yaratıcılığımızı engelleyen örgütlenişine direnmemektir.
Dünyaya sırtını dönerek ne kendimiz ne de toplum için sorumluluk almaktan kaçarak hiçleşme halidir.
İradesizliğin, eylemsizliğin, bilinçsizliğin oyununa dönüşen ‘nesne’ye tapınma halidir
Huzurlu bir hayat bulamamanın ruhumuza dolan ve bizi zehirleyen sıkıntısıyla baş edememektir.
Kendinden vazgeçmenin acısını, boşluğunu doymak bilmez bir açlıkla tüketerek doyurmaktır.
İnançsız ve umutsuz bir kıyıda kendini azaltarak, tüketerek ölümü beklemektir.
Hayattan feragat ederek yanılsamalarla dolu bir hayatı gerçek hayatın yerine koyarak insani özünü ertelemektir.
Bölünmüş, parçalara ayrılmış benliğin karşılaştığı durumlara uyması, işine gelen yeni bir kimliğe (kimliksizliğe) bürünmesidir.

Dışına düştüğü, düşürüldüğü bütünlüğe bir daha dönememe, dahil olamama, bölünerek dağılmadır.
Hayattan saklanarak hep savunmada kalarak yeniye, neşeye kapanmadır.
Bütün sıradanlığıyla akıp giden günlük hayatın boş, saçma, değişmeyen rutinini kayıtsızca izleyerek samimiyeti ve sahiciliği boğan bir faydacılıkla günü geçirmektir.
İnsanları birbirine bağlayan, varoluşuna anlam katan, hayata bağlayan değerlerin içinin boşaltılmasını, alınıp satılabilir bir ürüne dönüştürülmesinin taşıyıcısı, bir parçası olmaktır.
Kimsenin bir başkası tarafından gerçekten görülmemesi, duyulmaması, hissedilmemesi sonucu kişinin artık kendini başkasında görüp bütünlüklü bir insan olma şansını kaybetmesidir.
İnsanın kendisini özgürce inşa edebileceği sevgi, dayanışma, yaratma ortamını, eylemlerimize kaynaklık eden yaşam enerjimizi, anlamlı varoluşumuzu besleyen nehir, kirli, çer çöp dolu. Yabancılaştırıcı her öğeyi hayatımızdan söküp atabileceğimiz, üretim ve tüketim dengesini gözeten bir kişisel farkındalık ve pratiğin peşi sıra toplumsal mücadele gelişmeden insana varamayacağız.

Yabancılaşmak
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir