Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Şubat ayına ilişkin dış ticaret istatistiklerini yayımladı. Verilere göre Şubat’ta dış ticaret açığı 12,07 milyar dolar oldu. Yılın ilk iki ayı itibarı ile dış ticaret açığı 26 milyar doları aştı.
Türkiye ekonomisi Ocak ayında olduğu gibi Şubat ayında da yüksek dış ticaret açığı verdi. Oysa 2021 yılının Mart ayında henüz dört aydır başkanlık yapan Naci Ağbal’ın Merkez Bankası başkanlığından alınıp yerine Şahap Kavcıoğlu’nun getirilmesi ile başlayan ‘Faiz nedendir, enflasyon sonuçtur!’ dönemi ve buna uygun şekilde gerçekleşen faiz indirimleri ile şekillenen yeni ekonomi modeli başka sonuçlar doğuracaktı. ‘Rekabetçi’ kur ile ihracat coşacak, ithalat azalacak, sanayi şahlanacak, turizm patlayacaktı; olmadı. Hepi topu biraz diş sıkılacaktı, sonrası bahar bahçe.
Ne yazık ki beklenen olmadı, ihracat tüm zamanların rekorunu kırdı kırmasına ama ithalat da yerinde durmadı, koştukça koştu. Ve günün sonunda Türkiye, 2020 yılında başlayıp dünyayı kasıp kavuran pandemi ile geçen yılın Şubat ayında başlayıp hala devam eden Rusya-Ukrayna savaşının da etkisi ile dış ticarette üstesinden kalkamayacağı açıklar vermeye başladı. Üstelik bunlar yetmezmiş gibi yüksek enflasyon sarmalının içine hapsoldu. Çarşı pazar yangın yeri, halkın alım gücü eridi ve milyonlarca ücretli çalışan ay sonunu getiremez oldu.
İstisnasız tüm kentlerde aşırı yükselen ev kiraları. Toplumun büyük çoğunluğu için hayal olan ev, araba, tatil. Asgari ücret hâlihazırda sekiz bin beş yüz TL ama bu ücretle geçinmeye çalışanlar, sürekli eriyen alım gücünden şikâyetçiler. Nasıl olmasınlar ki? Temel tüketim maddelerindeki fahiş fiyatlar, kuru soğanın bile olmuş kilosu 30 TL. Bir kilo kıyma 300, bir koli yumurta 85-90, bir litre süt 25 lira olmuş.
Halkın önemli bir kısmı bezmiş durumda, yapılan araştırmalar gösteriyor ki dünyanın en mutsuz toplumlarından biri olmuş bizimki. Yüksek enflasyon, sürekli artan dış ticaret açığı ve üstüne tüm zamanların en büyük deprem felaketi… AKP, 20 yılı aşkın iktidarında hiç olmadığı kadar zor durumda. Her fırsatta ‘Biliyorsunuz, ben ekonomistim.’ diyen Cumhurbaşkanı ERDOĞAN ve onun tek adam rejimi ile ülkenin içine sokulduğu durum bazı dış güçleri tersinden kıskandırmaya çoktan başlamıştır.
Milyonlarca insanı derinden etkileyen hayat pahalılığı, gençlerin çoğunun geleceğe dair ümitsizliği, 13-14 yaşlarındaki çocukların dahi kendilerine mikrofon uzatıldığında ülke ekonomisinden bahseder hale gelmiş olmaları anlayana çok şey anlatıyor zaten. Üstelik bütün bunlar yetmezmiş gibi 6 Şubat’ta yaşanan ve yaklaşık 15 milyon kişinin hayatını tamamı ile değiştiren depremler ve sonrasında herkesin gözü önünde gerçekleşenler zaten kötü olan durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirdi. Resmi açıklamalara göre 50 bin ölü ve 100 binin üzerinde yaralının yanı sıra yerinden yurdundan edilmiş milyonlarca insan, neredeyse haritadan silinmiş kentler ve geride bir yanda kaldırılmayı bekleyen enkazlar bir yanda da acele ile temeli atılmış konut inşaatları…
Yine de yalnızca bu sayılanlar AKP’nin başını çektiği cumhur ittifakının yenilmesini, muhalefetin kazanmasını garantilemiyor. Tam da bu yüzden yaklaşan seçimlere sayılı günler kalmışken toplumsal muhalefetin daha doğru adımlar atması ve önüne gelen bu tarihi fırsatı kaçırmaması gerekmektedir.