Gitmem lazım, yemem lazım, görmem lazım. Gitmesem de görmesem de yemesem de sosyal medyada paylaşmam lazım(!).
İnsan ırkı sosyal bir varlıktır ve çevresiyle sürekli etkileşim halindedir. Kendi coğrafyasının değerlerini dikkate alarak hareket eder ve çağına uyum sağlar. Günün önemsediği ve özendiği değerlere ulaşmaya çalışır. Bu değerlere sahip olmak ya da bunları yaşayabilme ihtimali, kişide geçici bir tatmin yaratır.
Burada sormamız gereken soru şudur: Kişiler popüler kültüre bilinçli bir tercih olarak mı yöneliyor, yoksa sistematik bir dış yönlendirmeye mi maruz kalıyor?
Bir türlü aşılamayan girdap: Gelişmekte olan ülke Türkiye
Ülkeler, sosyo-ekonomik şartlar ve kişi başına düşen milli gelir gibi göstergelere göre gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmemiş şeklinde üç gruba ayrılır. Türkiye, bu sınıflandırmada gelişmekte olan ülkeler arasında yer alır.
Bilinçsizliğin fark edilmeyen sonuçları
Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler, sistemin en rahat bir şekilde tüketici kitleyi yönlendirdiği toplumlardır. Sermaye, bireyleri borçlandırarak kendine bağımlı kılar; bu bireyler ay sonunu zor getirecek bir duruma gelir ve birikim yapma şansı bulamaz. Böylece sermaye, toplumu sürekli kontrol altında tutar. Çark döner. Her satın alma işleminde farklı vergiler keserler.
Çark dönmeye devam eder. Sabahın erken saatlerinden günün bitimine kadar çalışan bu insanlar, ay sonunda kazançlarını popüler kültürün dayattığı beklentilere ve borçlara yatırırlar. Tüketiciler, popüler olana sahip oldukları için mutlu olduklarını zannederken, sistem kendi sermayesini işletmeye devam eder.
Bakış açısı değişebilir mi?
Sonuç olarak, toplum alıcı ve kullanıcı olmaktan çıkıp, üretici ve verici bir toplum haline geldiğinde, bilinçli tercihler yapma fırsatı doğar. Çünkü sorgulama kültürü gelişir. Bilincini geliştiren, kendini tanıyan ve düşünen bireyler, toplumu yönlendirmelere karşı korur ve o toplumu gelişmiş ülkeler grubuna taşır. Böylece toplum, popüler kültürün mağduru olmaktan çıkar ve onu yöneten konuma gelir.