1. Bölüm: Post-modern yapıların özellikleri
Doğrudur: Kültürel, düşünsel ve maddi nitelikler açısından bir dönemin sona erdiğini; kendi içinden ötesine geçildiğini kabul etmek gerekir. Durağanlık doğaya aykırıdır. Her nesne, durum ya da olay devinir, başkalaşır. Özellikle 2. paylaşım savaşından sonra ortaya çıkan post-modern akımlar bu sava fazlasıyla sarılır. Değişen çevre, dünya, toplum ve birey gerçekliğine dikkat çeker durur. Post-modern düşünceciler değişen çağ ve toplumu tanımlar, eleştirel dokunuşlar yapar ancak ötesine geçmez. Yeni önermelerde bulunmaz. Onlar için “ötesi” olmayan, bilinmeyendir. Dolaysıyla yakın tarih post-modern akımlara “tutuculuğun yeni aktörleri” demek yanlış olmaz.
Bu yapının en belirgin özelliği “tutarlılık kaygısının” olmayışıdır. Her şey görecelidir, değişkendir dolaysıyla tartışmalıdır. Post-modernizm buradan evrensel çıkarsamalar yapmaz, inanılmaz biçimde “hiççilik”le yakınlaşır.
“Her şey uyar” rahatlığı…

Kavramsal ve tanımsal yelpazesi hayli geniştir. Genel ahlaksal anlayış ve ilkelerin geçerliliğini yitirmiş olması onları yeni arayışlara itmez. Onlar için ahlaksal disiplinin kaynağı tarihsel, kültürel, moral birikimler değil, “yaşanan koşullar ve günün/dönemin gerekleridir” Buradan bakarak toplumsal ahlak normlarını da büyük bir pragmatist kıvraklıkla “görelileştirir.” “Ahlakı” da “doğruyu” da “gerçeği” de “iyiyi” de “kötüyü” de, kısacası hayata ilişkin her şeyi “görelilik” kuyusuna atar ve orada boğar. Tutarlılık kaygısı gütmez. Böylece her şeyle uyumlanır, anlaşır, bütünleşir olur. Dahası yeni çağın/dönemin düşünsel ruhsal trendi, mottosu sayar!
Tarihin, dinler ve inançlar sisteminden sonra bilimin yıkılışına da tanıklık ettiğini biliyoruz. Özellikle pozitivizmin (olguculuğun) aşılmasıyla oluşan felsefi boşluk, post modern eğilimleri hayli güçlendirmiştir.
Aslında günümüzde Sol ya da aydın entelektüel kimlikler de aynı havuzdadır. Karakteristik olarak post-modernisttir. Bu kimliklere göre, geçmiş ile gelecek arasındaki bağdan bahsedilemez. Sosyal dönüşümler çağı kapanmıştır. Değişimin nesnel ve öznel koşulları yoktur. Toplumsal çoğulun talebi olmaktan çıkmıştır. Sosyal, kültürel, politik ve ahlaki kaymalar değişim dinamiklerini farklı normlara sokmuştur. Yapacak bir şey de yoktur!
Post-modernizm, kapitalist modernitenin tuzağı mıdır?

Doğrudur. Post-modernizm kapitalist modernitenin tuzağıdır. Modernitenin eleştirisi gibi görünse de özünde konsepti içindedir.
Kapitalizm, birey ve toplumu “olmaz”a ve “olunmaz”a sabitlemiştir. Günümüz “devrimci” kimlikleri iki farklı davranış biçimiyle ayrışır. Bir kesim, paradigmasal olarak sınıf ve toplumsal mücadeleler tarihinin yarattığı değerlere dayanır. Sosyal ve inançsal olarak klasik Sol’dur. Bu yapıya göre, her şey değişir, ancak ilkeler değişmez. Devrim, devrimci, devrimcilik değişim yolculuğuna çıkmaz.
İkinci kesim, tutarlılık kaygısı gütmeyen post-modern solculuktur. An’a, yeni döneme ve dönemin ihtiyaçlarına odaklıdır, anın bencilliğini tatmin etmeyen doyurmayan her şey anlamsız ve değersizdir. Dolaysıyla aşılmıştır. Bu kesimin güçlü bir örgütsel örgüsü olmasa da bireyler olarak son derece geniş bir ağ oluşturur.
Burada “devrim”, “devrimci”, “devrimcilik” olgusunu kavramsal olarak, bu iki eğilimin eleştirisi üzerinden okumak doğru olur.
Gelecek bölüm: Kavramsal olarak “devrim,” “devrimci,” “devrimcilik…” (*)
—————————
(*) Bu kavramların günümüz karşılığı “Değişim”, “değişimci” ve “değişimcilik”tir. “Devrim”, “devrimci”, “devrimcilik”; köken olarak, “deviren”, “yıkan”, “ele geçiren”, “yer değiştiren” gibi tepeden inmeci, daha Jakoben, daha darbeci gelenekten gelir, ona dayanır. Günümüzde evrilmiş, değişim geçirmiştir. Dolaysıyla toplumsal karşılığı yoktur.