Delil Karakoçan

Kürtler’de “talep” bilinci ve “Yerel yönetimler”den beklentileri…

featured
Her şeyi iktidardan beklemek avuç açıp bekleyen “dilenci” çağrışımı yapar.

2.Bölüm: Talebin muhatabı.

KAVRAM: “Talep”in makul ve gerçekçi oluşu zor da olsa muhataplarda kabul görülmesini sağlar. Yarılmaları, keskin karşıtlıkları önler. Bu durum iktidar-toplum, iktidar-Kürtler bağlamında olduğu gibi, demokratik kurum- toplum bağlamında da böyledir.

Ancak “talep edilen”i sadece iktidar(lar) karşılamaz. Genelde muhalefet özelde demokratik yapılar da doğal muhatabıdır. Talep edilen hak ve özgürlükler kadar, sosyal, kültürel, ekonomik meselelerde iktidar-muhalefet, iktidar -toplum uzlaşısı gerekir. Her şeyi iktidardan beklemek, onun sorunu/önceliği görmek “tasfiyeci” bir yön taşır. Avuç açıp bekleyen “dilenci” çağrışımı yapar. Bu sağ pasifist refleks, genelde demokratik yapıları özelde Yerel Yönetim’leri (YY)(1) işlevsiz bırakır.

Oysa sorunlar kadar sorumluluklar da ortaktır. Yüz kez yıkılsa da tahrip de edilse, kayyım da atansa şu hakikat değişmez: Barışçıl inşa, sadece iktidarların değil; genelde demokratik yapıların, yerelde YY’lerin de önceliğidir. Doğru tutum, salt “talepte bulunmak”, “muhalefet etmek” gibi kısır ve tepkisel alana çekilemez. Çözüm ve inşa, katı sınıf- ulus tutumuyla yol alamaz. Aksine bu tutum ayrıştırır, toplumsal siyasal sorunları daha ağır ve karmaşık hale getirir.

YORUM: Kürtler’de “hak ve özgürlükler” meselesinin belli bir yere oturduğu görülür. Haklar da talepler de bir bakıma nettir. İktidar(ların) ise aynı netliğe sahip olmadığı açıktır. Merkeziyetçi anlayıştan ademi merkeziyetçiliğe geçiş yapılmaması süreçleri tıkayarak probleme dönüştürür. Ancak “talepler” konusunda Kürt siyasal aktörlerinin kendilerini katı biçimde “talep eden”, salt “iktidardan bekleyen” konumunda tutmuş olmaları da problemlerden biridir.  Siyasal yapılar gibi YY’ler de klasik muhalefet kabuğunu kırmış, sivil toplumculuğun öznesi olmuş değildir. “İstiyoruz vermiyorlar”, “talep ediyoruz karşılamıyorlar” gibi “salınmış” yaklaşımlar kendi içinde ciddi bir sapma eğilimini de barındırır gibidir.

Yerel Yönetimler birine, diğerinden daha yakın ya da uzak olmaktan imtina eder.

KAVRAM: “üçüncü yol” değiştirmeyi değil, dönüştürmeyi amaçlar. Ancak dönüşümler sert değil, aşamalı gelişir. O da evrimsel bir yol izler. Demokratik adımlarla gerçekleşir. Demokratikleşme, dar ulusal ya da sınıfsal bir talep değil, ödevdir. Salt İktidar ödevi/ görevi değildir. Demokratik güç, birlik, sivil toplum, sivil idare gibi kolektiflerin ödevi olarak öne çıkar.

YY’lere de buradan bakmak doğru olur. Ancak YY’lerin bu özgün özerk özelliğiyle değil, “iktidar perspektifi” ile ele alınıyor oluşu onu, değişimin değil, siyasetin öznesi/alanı haline getirir.

YORUM: “Üçüncü yol” perspektifine en yakın ve yatkın olan “Yereller”dir. YY’lerin, bu özgün/özel anlayışa evirilmesi, “talep eden”den “talebi karşılayan”a geçişini de sağlayarak gerçek kimliğini kazandırır. Bu “siyasetten kopuş” anlamı taşımaz. Siyaseti halklaştırarak, yerelden genele bir eğri çizerek demokratik katılımcı niteliğine kavuşturur. Elbette YY’lerin işi icraatı son tahlilde “siyaset”tir. Ancak ondan önce demokratik bir örgüdür. İhtiyaçların halkla birlikte ve halk için karşılanması gibi bir anlam taşır.

Birinci önemli husus sanırız budur. Siyasal alandan ayrışık, özel ve özerk bir anlayış ve uygulamanın geliştirilmesi kurumsal-idari sorunların başında gelir.

İkincisi, dayandığı kitleyi “seçmen” gören anlayışın iktidardan beslendiği, dolaysıyla değişmesi gerektiğidir. Toplum “seçmen” değil, “payda”dır. YY’lerin bileşenidir. “Demokratrik yurttaş”tır. Bilincin geleneksel tutuculuğu ya da yavaşlığı bu “görü”yü örseler ve öteler. Dolaysıyla halk tanımı da “seçmen” değil, “bileşen”, “demokratik yurttaş” gerçeğine oturtuldukça anlamını bulur.

KAVRAM: Problemli toplumlarda hak ve özgürlükler sıkça ihmal edilir. “Anayasal haklar”a ve “güvencelere” rağmen başka mekanikler devreye girer. Talebi boğar. Dahası, demokratik aygıtlar kadar “kazanımları”da görmezden gelir. Bu durum, halk ya da toplumların demokratik tercihlerini değiştirmez. Çünkü değişim, sistem dışı değil, sistem içi bir yolculuktur. Bu yolculuk sadece özel ve özerk yasalarla işlemez. Genel yasalara, hukuka bağlı kalmayı da zorunlu kılar. Rejimlerin hak ve taleplere duyarlılığı da bu tutarlı yaklaşımlarla yaratılır.

YORUM: Burada halkçı, demokratik tutumda ısrar önemlidir. Haklar kadar, taleplerinde arkasında doğru durmak ve YY’lerde uygulanabilirliğini arttırmak açısından gereklidir. Koşullar ne olursa olsun, zorlamalar hangi sonucu verirse versin demokratik olanda ısrar etmek meşruluğu artırır.  Özerk yapılar da olsa YY’lerin iktidarla koordinasyonu zorunludur. (2) Zira YY’ler, özel ve özerk işleyişe tabii de olsa merkezi hukuk ve kuralları da gözetir.

KAVRAM: Demokratik nitelik kazanmamış tüm ulus ve toplumlar handikaplıdır. Bu handikabın başında da “dar kimlik”, “dar ulus siyaseti” gelir. Bu sorun sadece “egemen uluslar”ın değil, tüm ulus, halk ve toplumların ortak meselesidir. Bugün farklı sosyal, etnik, inanç ve kültürel aidiyetleri olanların aynı kolektifte buluşmamasının en önemli nedeni “kimlikçilik” ya da “kimlik siyaseti”dir.

YORUM: Genelde olduğu gibi yerellerde de “dar kimlik siyaseti” ya da “kimlikçi siyaset” hangi partiye dayanıyorsa dayansın YY’lerin handikabıdır. Hem handikabı hem de tuzağıdır!  Toplumsal uzlaşının kapısına kurulmuş bir tuzak… YY’ler, sosyal barış, uyum ve birlikteliğin gerçek yapıcıları olduğu halde bu tuzağa düşer… 

“Üçüncü yol” değiştirmeyi değil, dönüştürmeyi amaçlar.

Bundandır ki Türkiye’de YY’ler, ta Osmanlı’da Muhassıllık Meclislerinden bu yana ciddi bir evrim geçirmemiş, değişmemiştir. Bunda merkezi idarelerin rolü belirleyicidir. (2)   YY’ler demokratikleşmeden önce politize edilmiş, “partizanlığa” kurgulanmıştır. Kimliklere dayanmıştır. Oysa YY’ler, teorik olarak yereldeki herkesi, her sosyal kesimi, etnik yapıyı, inanç grubunu kapsar. Kadını, gençliği, çocukları hatta tüm çevreyi, yaşayan her canlıyı temsil eder.  Onların ihtiyaç ve taleplerinin ortaya çıkardığı özel yapılar olarak işlev görür. YY’ler, yeni bir irade, yeni bir güç ya da yapı gibi ortaya çıkamaz. Kendilerini merkez alamaz. Birine, diğerinden daha yakın ya da uzak olmaktan imtina eder.

Ancak bu kapsayıcı bilinç köklü ve güçlü değildir. Politik güçlerin geliştirdiği ayrımcı, ötekileştirici anlayış ve partizancı temsil biçimleri YY’lerde bugün de oldukça etkindir.

Bundandır ki demokratik katılımcı idari anlayış her zamankinden çok daha elzemdir. Halkı seçmen görmeyen, yabancılaşmayan, bürokratik idari aygıtlara dönüşmeyen bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu yaklaşım yeni motivasyonlar geliştirecek; yatay ve aşağıdan demokrasi yoluyla ayrışık ve kutuplaştırıcı anlayışları da kıracaktır.

Gelecek bölüm: İktidar yaklaşımı, Porto Alegre ve DEM’in YY pratiği…

___________________

(1) Yerel Yönetimler “YY” olarak kısaltılmıştır.
(2) Not: Bu konuyu yazımızın 3. bölümünde biraz açacağız.

Kürtler’de “talep” bilinci ve “Yerel yönetimler”den beklentileri…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Munzur Press ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!