“Alevileş(tiril)miş Ermeniler – Biz İsa’ya Tabiyiz, Ali’ye Mecburuz”

featured

Kamuoyunun Nezahat Gündoğan’in yönetmenliğini yaptığı “İki Tutam Saç- Dersim’in Kayıp Kızları” belgesel filminin yapımcısı ve “Dersim’in Kayıp Kızları–Tertele Çeneku”, “Keşiş’in Torunları” kitaplarıyla tanıdığı Kâzım Gündoğan’ın yeni eseri,

“Alevileş(tiril)miş Ermeniler – Biz İsa’ya Tabiyiz, Ali’ye Mecburuz” ismiyle okuyucuyla buluştu.

Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan 528 sayfalık kitap Dersim coğrafyasında karanlıkta kalan bir sayfasını daha cesaretle aralıyor.

Kitap üç bölümden oluşuyor. 

Birinci bölümde, bugüne kadar derli toplu bir çalışmaya konu olmayan Alevileş(tiril)miş Ermenileri gerçekliğini doğrudan görüşmelerle birinci ağızdan dinleme olanağı sunan kitap için toplamda 90 kişiyle röportaj yapan Gündoğan, eserinde bunlardan 72 kişinin anlatılarına yer verebildiğini söylüyor.

İkinci bölümde; Alevileş(tiril)miş Ermeniler gerçekliğini bir de Alevilerin ağzından dinleme ihtiyacı duyan Gündoğan, bölge Alevilerinden 12 kişiyle yaptığı görüşmeleri “Dersimli Alevilerin Ermeni Belleği” başlığıyla kitabında yer vermiş.

Son bölümde ise; “1915 Öncesi Dersim’de Ermeni Yerleşimi ve Nüfusu” başlığıyla tarihsel gerçeklikle bağını kuruyor.

Her dönemin değişmez ötekileştirme adresi olan Dersim bölgesinden toplam 84 kişi, adeta tarihin karşısına çıkıyor ve özgün hikâyeleriyle bölgeye dair bambaşka bir fotoğraf sunuyor.

Bu, “İsa’ya tabiyiz, Ali’ye mecburi” diyerek olabilecek en net sosyolojik tanımlamayı yapan bilgeliğin fotoğrafıdır.

Kendilerini “biz konuşan dilsiz, gören körüz” şeklinde ifade eden insanların yaralı öykülerine ait bir Dersim çığlığıdır.

Gündoğan 2011’de başladığı ve 2017’de bitirmeyi hedeflediği çalışmasına Türkiye’yi terk etmek zorunda kalınca ara verecektir. Yerleştiği Almanya’da sürgün/göçmen sürecinin sorunlarıyla mücadele ederken söyleşilerle emanet aldığı insan öykülerini yanında taşır ve onları bir esere dönüştürme uğraşından vazgeçmez.

Türkiye’nin değişik şehirlerinden Avrupa’nın farklı ülkelerine, Amerika’dan Avustralya’ya, Ermenistan’dan Lübnan’a kadar çok geniş bir alan taramasına sahip eserine son noktayı 2021’dekoyar.

Bir tarihsel veya toplumsal süreci yaşamış her insani bir “belge” olarak tanımlayan Gündoğan söz hakkını doğrudan kişilere vererek tarihin dolaysız tanıklarını konuşturarak onu bir “belge”ye dönüştürürken pek çok fotoğrafa da yer vermiş. Böylece dehşetin şahitlerinin birer masal kahramanı değil de bizler gibi insanlar olduğu gerçeğini yüzümüze vurur ve yeni bir belleğin oluşmasını koşullar.

Şaşırtan ve sarsan özelliklere sahip eser, acının imbiğinden hücre hücre damıtılarak biriktirilmiş derinliğe sahip anlatılarla bu alanda bir ilk olmanın yanı sıra başka araştırmacılara da yol göstericiözelliklere sahiptir.

Hatırlanacağı üzere Kazım Gündoğan’ın, Nezahat Gündoğan ile birlikte “Munzur Akmazsa”(2003-2004), “İki Tutam Saç-Dersim’in Kayıp Kızları (2010), “Hay Way Zaman” (2013), “Vank’ın Çocukları” (2017) isimli belgesellerinin yanı sıra “Dersim’in Kayıp Kızları-Tertele Çeneku (2012)” ve “Keşiş’in Torunları-Dersimli Ermeniler” (2016) isimli kitapları ile bütün bu çalışmalardan aldığı çeşitli ödülleri bulunmaktadır.

Kitaptan alıntılar:

 Şerif Karataş

“Çocuklarımızı sünnet ettirdik. Alevi inancına göre dualarımızı okuruz. Kirve olmadan sünnetolmaz, musahip olmadan evlenilmez; bunlar çok önemlidir. Elbette ben Ermeniyim, Ermeni olduğumu çok iyi biliyorum. Ama Alevi olmuşum. Yani Ermeni Aleviyim, yolum Alevi yoludur, pirimiz Kureşan Ocağı’ndan gelir.

(…) Yetmiş üç yaşına girmişim. Kim ne derse desin, varsa bir yol, benim yolum budur. Kiliseye de giderim, orada da “Ya Xızır, ya Düzgün!” diye dua ederim. “

Kayre Aslanpençesi

“Evlendim bu köye (Danaburan) gelin geldim. O (eşi Hıdır Aslanpençesi) Ermeni ben Ermeni. Ama o Sünni, oruç tutuyor, ben Alevi… Babam, “Onlar Ramazan orucu tutuyorlarmış. Ben Türklere kız vermiyorum” dedi. Geldiler, tanıdığımız bir Pir var. Onu getirdiler. Babama; “niye böyle ediyorsunuz?” dediler. Pir gelince babam kıramadı ve öyle verdiler beni…

Yani Ben Bir Alevi Ermeni’ydim, Bir Sünni Ermeni’yle Evlendim…”

Enver Devletli

“Ben kendime “Ermeni Alevisiyim” derdim. (…) Dersimli “Haaaaaa!” deyip uzattığında benim Ermeni olduğumu anladığını anlardım. “Evet, Ermeniyim” derdim. Daha sonra ben, kendimi Yusufanlı olmaktan çıkardım. Yusufanlıyım diyorum, adam bana “Haaa!..” diyor. Baktım böyle olmuyor “Hangi aşirettensin?” diye sorduklarında “Ermeni Aşiretindenim” demeye başladım… Bu defa da “Haşaaa, haşa! Niye öyle diyorsun?..” “Ya niye haşa, kardeşim! Yusufanlıyım, diyorum ‘Haaaa!..’ diyorsun, ‘Ermeniyim’ diyorum, ‘Haşa haşaaa!’ diyorsun; herkes bilsin, ben Ermeni aşiretindenim!” demek zorunda kalıyorum. “

Sevgi Vural

“ Ancak bizim aile köy içinde ötekileşmiş bir konumda duruyordu. (…)

Dedem eli açık, bonkördü. Ama bu eli açıklığının nedeni başka diye düşünüyorum. Ötekileşmiş, sürülmüş, yalnız bir insan kendini var etmek için herkese karşı verici, uysal ve güler yüz gösterme zorunluluğundan… (…)

“Evet Dersimliyim, atalarım da bu bu… Ermenilik var” diyorum. Ama bu kimliklerle var olmuyorum ben… Asla bir millete ait olmak, onun yüceliğini taşımak gibi bir duygum yok.

Tarihi temizlemek gerekiyor. (…) Her toplum, her insan kendine bir yücelik çıkarmak için tarihi savunuyor. Bence tarihte yaşanmış bütün insanlık dramlarını, yaşanan acıları sarmalıyız.”

Tekin Türkel

“Ermeniler, Alevi toplumu içerisinde onların diliyle, inancıyla, yaşam biçimleriyle  sonuçta zorunluluktan kaynaklı olarak- entegre oldular. İsteyerek yapılan şeyler değildi bunlar. Pirleri, Rehberleri, Mürşidleri oldu. Bizim gibi ziyaretlere gidip geldiler, kirvelik yaptılar, kurbanlarını kestiler.

(…) burada Cem evi, Cami varsa Kilise de olsun. Çünkü Mazgirt’te gerçekten Ermeni vatandaşlarımızın sayısı çok.”

M.K

“Alevileş(tiril)miş Ermeniler – Biz İsa’ya Tabiyiz, Ali’ye Mecburuz”

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Munzur Press ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!